ABD’li gazeteci Stephan Lendman “Medya İmparatorluğu ve Yeni Dünya Düzeni” adlı yazısında “Büyük medyalarda hakikat çok ender bulunan bir değerdir” diye yazıyor:
“Değerli gazeteci John Pilger’in de dediği gibi: ” Bir savaşta ilk feda edilen gazeteciliktir, hakikat değil. Yalnızca ölümcül bir savaş silahı olarak sansür ve haberi görmezden gelmek değil onun gücü uzak ülkelerdeki insanların ölüm-kalım meseleri haline gelebiliyor.
Yine Lendman, ünlü İngiliz gazeteci ve 104 yaşında ölen George Seldes’in düşüncelerini açıklıyor medyanın felsefesi ve konumuyla ilgili olarak. Seldes, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasından söz ederken Nazizm’in yükselişi ve dünyadaki büyük tarihsel olayların ardındaki ana nedenlerin en önemlisinin “basının kötüye kullanılması” olduğuna inanmıştı. Ölümünden önce yayımlanan “Medya’nın Efendileri” kitabından, medyanın yozlaşması ve gerçeğin bastırılması (gömülmesi) sürecini derinlemesine araştırıyordu. Şunları yazmıştı Seldes:
“Televizyon çağından önce haberlere uygulanan sansür ve oto-sansürün başlatıldığı yeni olgular karşısındayız. Basının en kutsal putu yine kendisidir. Ve basın insanların büyük çoğunluğunun ortak çıkarlarına karşı güçlü bir silahtır.”
Oysa bugün medya insanların büyük çoğunluğundan yana devrimci ve yarı-anarşizan bir silah olarak görüyor kendisini. Haberci, yorumcu ucuz bir kahramana dönüştürülerek proletaryanın geçmiş misyonunu sürükleyen aydınların işleviyle özdeşleştiriyor kendisini. Lendman ise tersi görüşte:
“Günümüzün medya baronları, dünyayı kanaat önderleri olarak kontrol altına almış durumdadır. George Orwell’in dediği gibi onlar bizim ulusal düşünce polislerimiz. Onlar asıl hakikat dışında geriye kalan şeyleri insanların istediği biçime getirerek temiz kurumlarını ayırıp haberleri yumuşatan gardiyanlar gibiler.”
Sözü Türkiye’ye getirsem, Türkiyede’ki büyük medyanın özellikle son on yıldır dünyadaki medyatik Orwellian sürecin dışında sayılmaması gerektiğini söylemek zorundayız. Amacım Türk medyasının güncel eleştirisini yapmak değil, ama Yeniçağ’ın bu medya denizindeki sağlam bir ada gibi durduğunu vurgulamak gerekiyor.
Yeniçağ’ın öylesine bir okur kitlesi var ki, gücünü fikir tabanından alıyor. Hiçbir partinin görüşlerinin uzantısı, propagandacısı değil. Kurulduğundan bu yana sergilediği milli duruşuyla bugün de Türk okurunun gözünde ayrıcalıklı bir yere sahip. Bu nedenle değerli okurlarımızdan “Her gün iki Yeniçağ gazetesi alın” kampanyasında bize destek vermelerini istiyoruz. Dostlarınızı, arkadaşlarınızı gazeteniz Yeniçağ’la tanıştırın; abone yapın.
Daha güçlü Yeniçağ’larda buluşmak adına kampanyamıza desteklerinizi bekliyoruz.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.