Bu ara sık sık duyduğumuz ve bize adeta ezberletilen bir kelime var: Paralel… Aslında birden fazla paralel yapı var. Ülkemizde Okyanus ötesi olarak işaret edilen tek bir paralel yapı yok. Terör örgütü yandaşı siyasi parti, KCK ve diğer bölücü ve ırkçı kuruluşlar da paralel yapıya girmektedir.
Paralel yapı, T.C.’nin kuruluş amacı, felsefesi, temel ilkeleri ve kurucu millî irade ile ters düşen, O’nu “Yeni” adı altında değiştirmeye, tanınmaz hale getirmeye çalışan, tarihte açılmış bir parantez veya ara, uzatma olarak gören, millî devlet, millî kimlik ve Cumhuriyetle kavgalı, egemenlik haklarını ve devlet yapısını hedef alır. Bu kavram o kadar ayağa düşürüldü ki; birbiriyle sorunu olanlar, rakip gördükleri herkesi paralel ilan ediveriyorlar. Bunu yaparken kendi kendilerini yıprattıklarının farkında bile değiller.
Geçenlerde “Dostça bir uyarı” başlığı ile bir yazı kaleme almış, siyasetteki üsluba, hırçınlığa ve fiili durumlarla hukuk devletinin yıpratılmaması gerektiğine işaret etmiştim. Kimsenin kimseyi okumaya ve dikkate almaya ve istişareye ihtiyacının olmadığını biliyorum. Kimse burnundan kıl aldırmak istemez. Ancak bu yanlışlarımız sadece kendimize değil; Türkiye’ye de zarar verir. Son söyleneceği, sabretmeyip başta söyleyip kesip atarız. Son siyasi gelişmelerden herkes gibi endişeli olduğumu, üzüntü duyduğumu belirtmeliyim. Millî devlet ve üniter yapının sigortası, millî egemenlik ve bağımsızlığın teminatı olan Türkiye’yi Türkiye yapan değerlerin koruyucusu ve Millî Mücadelenin devamı olan MHP’de olup bitenler ortadadır. Bu krizi artırarak, ondan istifade peşinde olanları da izliyoruz. MHP’nin ne kadar da çok seveni varmış? İktidar kanadı, gelişmelerden istifade ederek erken seçim şartlarını oluşturuyor. “Ben” değil de biraz da “biz” olabilsek diyorum. Bir vatandaş ve seçmen olarak Türkiye’nin millî menfaatlerine farklı alanlarda sahip çıkılmasını bekliyorum.
Türkiye’nin asıl sorunları ne yeni anayasadır; ne başkanlık sistemi, ne de partili bir Cumhurbaşkanı… Türkiye önce kendi elleri ile bozduğu kamu düzenini sağlamalı, millî sınırlarını korumalı, terörle mücadeleyi kararlılıkla ve ısrarla sürdürmelidir. Bilhassa AP ve AB‘den gelecek baskılara karşı boyun eğmemelidir. Ankara’yı Bağdatlaştıracak dış dayatmacı sürece dikkat edilmelidir. Ege adalarındaki Yunan işgali kaldırılmalıdır. Yerinden sökülüp sınırımıza yakın ve birinin tapulu arazisine kondurulan Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu tekrar yerine geçmeli, kırılan itibarımız onarılmalıdır. İleride toplum yapısını bozacağı şimdiden belli olan Avrupa’da din değiştirmeye zorlanan mülteciler ve mülteci krizinin halli gereklidir. Ülkemize sığınan milyonlarla ifade edilen bu kitlenin sigorta dışı ucuz emek oluşu işsizliği artırabilir. Yarın aile yapımız ve ahlaki değerlerimiz daha da yıpranabilir. Bugün bu mülteci kitlenin talep yaratması ve harcama yapmasının üretim artışına sebep olması sorunun göz ardı edilmesini gerektirmez. AB asıl yüzünü yine gösteriyor. Terörle mücadeleden rahatsız ve yasayı değiştirin diyor. Teröristler; sizinle pazarlık gücümü artırıyor demek istiyor. AB hayali üyeliği süreci, Türkiye’nin millî güvenliğine ve egemenlik haklarına saldırılarla, gurur kırıcı aşağılamalarla doludur. Bir ara Hristiyan nüfusun azlığından bile bahsetmişlerdi. Bize yeni azınlıklar yaratmamızı tavsiye etmişlerdi. Zina suçundan Atatürk resimlerine bile karışan, akarsularımıza göz diken, sabıkalı bir birlik var karşımızda… Türkiye’de aydınlarda artan umursamazlık, kayıtsızlık ve bıkkınlıkla yeni bir Balkan bozgununa gidebilir. TSK’ya kurulan kumpaslar sebepsiz değildi. Dün de bugün de şerefsiz bir barışa davet ediliyoruz. Biz ise; yeni ve eski Türkiye, Osmanlı-Cumhuriyet mücadelelerini yaşıyoruz. Oysa düşman Cumhuriyet’e de, Osmanlı’ya da karşıdır. Anayasayı çiğniyoruz, fiili durumlarla hukuk devletini yok sayıyoruz. KKTC‘den asker çekip tavize hazırlanıyoruz. Uyuşturucu terörü had safhada. Türkiye’deki sorun etnik bir sorun değil; yavaş yavaş anlaşılıyor. Gelir dağılımındaki bozulma artıyor. Türkiye orta gelir tuzağını aşamıyor. Tasarruf ve yatırım açığı işsizliği tırmandırıyor. Cari açık hâlâ önemli. İşsizlik sapmaları ve ahlâki bozulmayı getiriyor. Özelleştirmeler bütçe açığını kapama ve kısa vadeli kamu finansmanı için yapılıyor. Doğrudan yabancı sermaye girişi ve turizm gelirleri geriliyor. Siyasetçi günü kurtarma peşinde. Dış politika bir perişanlık; basit bir Orta Doğu ülkesi görünümüne girdik. Bu ve bu gibi birçok hayati sorun ortadayken Türkiye nelerle uğraşıyor?
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.