Her Türk çocuğu vatanı ve mukaddes değerleri için seve seve hayatını verir. Bunun son örneklerini Güneydoğu’da fazlası ile yaşıyoruz. Türkiye’nin sorununun bir etnik sorun olmadığını gösteren örnekler var. Kürtçe ve Zazaca ağıt yakan aileler var. Yaralandığı yere tekrar dönerek gönüllü olarak çarpışan özel harekâtçı Kayserili Şehit Hüseyin Danacı ve yine gönüllü çarpışan ve şehit olan Kilisli Abdullah Delibaş ve diğer şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Böyle evlâtlar yetiştiren ana ve babalar sayesinde Türkiye ayakta duruyor. Bu şehitlerimizin isimleri kalıcı kılınmalıdır.
Sayın Başbakan Türkiye’yi dönüştürmek üzere hazırlanan Yeni Anayasa’dan bahsederken “Milletin değil, Devlet’in Anayasası”nı hazırladıklarını açıklıyor. Devlet ve Millet birbirinden çok mu farklıdırlar ki böyle bir ayırıma gidiliyor? Bizim bildiğimiz Türk Devleti, Türk Milletinin teşkilâtlanmış şeklidir. Devlet için hazırlanacak anayasa milletle ters düşebilir mi? Devlet-Millet geleneği ortadan mı kaldırılmak isteniyor?
1982 Anayasası yapılan değişikliklerle 12 Eylül ve Evren Anayasası olmaktan çoktan çıkmıştır. Halk oylamasında %93 oy aldığına göre, hâlâ halkın da anayasasıdır. Şimdi tekrar halkın anayasasının yapılacağından, halkın karar vereceğinden bahsediliyor. 12 Eylül’ün tekrarı bir çelişki değil midir? Acaba halk anayasa uzmanı hukukçuların toplamı mı? 1982 Anayasası bir dayatma idi ise; bugünkü de bir dış dayatma ve terör baskısının sonucu değil mi?
1982 Anayasasının millî kimlik ile ilgili 66. maddesi ne sosyolojik, ne de antropolojik bir tanım getirmiyor? Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olanları ayrıma gitmeden kavrayıcı, kucaklayıcı ve bütünleyici bir anlayış ile Türk kabul ediyor. Etnik veya mezhebe göre bir ayırım mı yapsa idi? Türk olabilmek için bir takım kısıtlamalar mı getirmeliydi? Hukuki bir tanım yerine; biyolojik esasların ele alınması mı gerekirdi? Bir kısım vatandaşlarımız haksız bir şekilde millî kimlik dışında mı tutulmalıydı?
Hâlâ etnisite ile milliyet ve tabiyet maksatlı olarak birbirine karıştırılıyor. Bunlar rakip değil… Yeni anayasa tuzağını Türk milletinin önüne sürenler, bu karışıklığa güveniyorlar. Anayasa’da 66. maddeye göre, Türk kabul edilenlerin varsa mahalli ve etnik sıfatları birden buharlaşıp uçuyor mu?
Almanya’da öldürülen Türklerle ilgili Neonazi davası nedeniyle dönemin başbakan yardımcısı “Türk basınına ambargo uygulanıyor” diye şikayet etmişti. Kendisi “Türkiyeli basın” veya “T.C. vatandaşı basın” demediler. Bir devlet bakanımız Kıbrıs Rum Kesimi’nde Türk Bayrağının yakılması karşısında “Türkiye Bayrağı” veya “Türkiyeli Bayrak” demedi. Türk mutfağı, kahvesi, eyeri, sanatı, lokumu diyoruz. Türkiyeli değil. Şimdi Türk’e alerjisi olanlar “Türk tipi Başkanlık”dan bahsetmek durumunda kalıyorlar. Cumhuriyetle, millî devletle, kimlikle kavgalı olan sağcı veya aşırı solcu bazı çevreler maalesef aynı hastalığa tutulmuşlar. Almanya’nın Stuttgart şehrinde 2013 yılında 8 Türk yangında hayatlarını kaybetmişti. Bunların tabiyet ve milliyeti öne çıktı; etnik ve mezhep özellikleri ile kemik yapıları değil.
Bu sapık anlayış içinde olanlar Yunan ve Ermeni tezleri ile iş birliğine hazır durumdadırlar. Terörün ve örgütün içten ve dıştan desteklenmesinde Türk düşmanlığı vardır. Selçukludan Osmanlıya kadar…
Yobazlığın ve taassubun her çeşidi kötüdür; buna etnik olan da girer. Asıl amaç, Anadolu’ya ve Balkanlara, coğrafyaya damgasını vuran Türk kültürü ve medeniyetinin egemen (dominant) kültür olmaktan çıkarılma zorlamasıdır.
Hazırlanacak dış tasdikli yeni anayasa ile çokkültürlülük tuzağına itilmek isteniyoruz. Hâkim kültür ve kimliğin etnik gruplardan biriymiş gibi takdimi bundandır. Çokkültürlülük bir devletin zorlamalarla veya zorlamasız resmen vatandaşlarını ve farklı etniklikleri birbirine karşı hukuki ve siyasi anlamda ötekileştirmesidir. Dün yabancı kaynaklı nüfusu eriteceklerini düşünüp bu politikaya sarılan Batılı ülkelerin bugün millî birlik ve bütünlükleri tehlikeye girmiştir.
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.