Teknolojinin hızla ilerlemesi, eğitimden sağlığa, ekonomiden sosyal ilişkilere kadar hayatımızın her alanını dönüştürdü. Ancak bu dönüşüm, herkesi eşit bir noktaya taşımıyor. Dünyanın herhangi bir köşesindeki herhangi bir öğrenci, yapay zeka destekli eğitim platformlarına erişim sağlarken, başka bir bölgede çocuklar hala temel internet bağlantısına sahip değil. Dijital erişimdeki bu adaletsizlik, bilgiye dayalı bir dünyada fırsat eşitsizliğini daha da derinleştiriyor.
Peki, bu dijital bölünmeyi kim belirliyor? Maddi olanaklar, altyapı eksikliği, eğitim farklılıkları ve hatta kültürel bariyerler, bireylerin ve toplumların dijital dünyaya erişim seviyesini şekillendiriyor. Teknoloji devleri, hükümetler ve uluslararası kurumlar, dijital erişim konusunda sorumluluk almadığı için de farkın kapanması mümkün görünmüyor.
En nihayetinde dijital erişim bir lüks olmaktan çıkmalı ve temel bir insan hakkı olarak kabul edilmelidir. Devlet politikalarından kurumsal sorumluluğa, bireysel farkındalıktan eğitim reformlarına kadar geniş bir yelpazede çözümler geliştirilmelidir. Aksi halde, bilgiye ulaşabilenlerle ulaşamayanlar arasındaki mesafe artmaya devam edecek ve bu da toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirecektir.
Dijital erişim imtiyaz değil, temel bir hak olmalı. Peki, bu hakkı gerçekten herkes için mümkün kılmanın yolları neler? Bir sonraki yazıda bu sorunun yanıtlarını arayacağız…