Türkiye, her sabah yeni bir şiddet haberiyle uyanıyor. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, sokak ortasında yaşanan infialler artık yalnızca haberlerin değil, gündelik hayatın bir parçası hâline geldi. Bu ülkenin sokaklarında artık sessizlik, huzur değil; duyarsızlık anlamına geliyor. Toplumsal olarak geldiğimiz bu noktada sormamız gereken en temel soru şu: Sessiz kalmak, tarafsızlık mı; yoksa açık bir suç ortaklığı mı?
Bir kadın yardım çığlığı attığında, Bir çocuk korkudan sessizliğe gömüldüğünde, Bir birey adalet için kapı kapı dolaşırken görmezden gelmek, Sadece vicdansızlık değil; bir düzenin sürmesine katkı sağlamaktır. Her “ben karışmam” diyen birey, Her “başkası sahip çıksın” diye düşünen zihin, Şiddeti sürdüren zincirin bir halkasına dönüşür. Sistemin en tehlikeli yanı da budur: Sizi fail yapmaz, ama görmezden gelen bir tanığa dönüştürür. Ve unutmayın; tarihte en çok utananlar, hiçbir şey yapmayanlar oldu. Bugün, sivil sessizlik artık politik bir tavırdır. İyiliğin, adaletin ve vicdanın tarafında olmak; artık bir tercih değil, Bir sorumluluktur.
Her bireyin sesi, yankı yaratma potansiyeline sahiptir. Ve biz sustukça, susturulanların sesi boğulur. Bu düzenin değişmesi için konuşmak, Yanlış olan her şeyin karşısında durmak zorundayız. Çünkü toplumsal değişim, yukarıdan aşağıya değil, İçeriden dışarıya başlar.
Sen susarsan, biz eksik kalırız.
Zeynep AKYILDIZ