Ortadoğu’da atılan her kurşun, yalnızca bir ülkeye değil, tüm dünyaya isabet eder. Bugün Türkiye ile İsrail arasında tırmanan gerilim, sadece iki ülkenin değil; NATO’dan İran’a, ABD’den Rusya’ya kadar birçok küresel aktörün pozisyon aldığı, oldukça tehlikeli bir fay hattına dönüşmüş durumda. Gazze’de yaşanan insanlık trajedisi karşısında Türkiye’nin İsrail’e yönelik diplomatik ve siyasi tepkileri artık retorikten öteye geçmiş, açık bir çatışma ihtimali dillendirilmeye başlanmıştır. Peki bu gerilim, bölgesel bir savaşın fitilini ateşleyebilir mi? Daha da önemlisi, 3. Dünya Savaşı olasılığı ne kadar gerçekçi?
Soğuk Gerçekler, Sıcak İhtimaller
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “durmayacağız” mesajları, Dışişleri’nin art arda yaptığı diplomatik uyarılar, meydanlarda yükselen “Filistin için savaşa hazırız” sloganları… Tüm bunlar bir araya geldiğinde, diplomasi ile savaş arasındaki çizginin giderek inceldiği bir tablo ortaya çıkıyor.
Öte yandan İsrail, sadece Türkiye ile değil, İran, Lübnan, Suriye gibi birçok bölgesel aktörle eşzamanlı bir cephe tehdidiyle karşı karşıya. İran’ın Şam ve Gazze üzerinden verdiği karşılıklar, Türkiye’nin olası askeri refleksiyle birleşirse; bölge, kıvılcımdan yangına dönüşebilir.
Tarihsel Hafıza: Küçük Kıvılcımlar, Büyük Yangınlar
1. Dünya Savaşı bir suikastla, 2. Dünya Savaşı ise bir işgalle başladı. Oysa her ikisinin de arka planında yıllarca biriken krizler, çözülemeyen diplomatik düğümler vardı. Bugün ise dünya, Ukrayna-Rusya savaşı, Çin-Tayvan gerilimi ve Ortadoğu’daki patlama riskiyle adeta barut fıçısına dönmüş durumda. Türkiye-İsrail hattındaki olası bir sıcak çatışma, NATO’yu, ABD’yi, İran’ı ve Arap dünyasını içine çekebilecek potansiyele sahip. Bu da “3. Dünya Savaşı” olasılığını artık sadece teorik bir tartışma olmaktan çıkarıyor.
Türkiye Ne Yapmalı?
Türkiye’nin dış politikası tarih boyunca denge üzerine kurulmuştur. Ne tamamen Batı’ya yaslanmış ne de doğunun gölgesinde kalmıştır. Bugün de benzer bir denge gereklidir. Filistin halkına destek vermek, insanlık ve tarih karşısında bir sorumluluktur. Ancak bu destek, ülkeyi geniş çaplı bir savaşa sürükleyecek ölçüde hamasi bir stratejiye dönüştüğünde, faturası çok ağır olabilir.
Diplomatik baskı, uluslararası platformlarda etkin mücadele, ekonomik yaptırımlar ve insani yardım koridorlarının açılması gibi adımlar; askeri bir karşılık kadar güçlü olabilir. Türkiye, bu mücadeleyi akılla ve ilkeyle yürütmelidir.
Son Söz Yerine
Savaşlar, sadece cephede değil, zihinlerde başlar. Bugün Ortadoğu’da yaşananlar, tüm insanlığı yakından ilgilendiren bir hesaplaşmanın habercisi olabilir. Ama unutmayalım: 3. Dünya Savaşı ihtimali, kimsenin kazanamayacağı bir felakettir. Türkiye bu oyunda sadece tepki veren değil, yön veren bir aktör olmalıdır.
Barış için güçlü olmak yetmez, akıllı olmak da gerekir.