Tarihin sayfaları nice milletlerin yükselişine ve çöküşüne tanıklık etmiştir. Ancak bazı milletler vardır ki, yalnızca dönemlerinin değil, tüm zamanların kaderini değiştirmiştir. İşte bu milletlerden biri değil, belki de biricik olanı Türklerdir. Zira Türkler, yalnızca yaşadıkları çağda değil, çağların ötesinde de “korkulan bir millet” olarak anılmışlardır.
Türk ismi geçtiğinde geçmişteki büyük devletler tedirgin olmuş, ordular hazır kıta beklemiş, surlar güçlendirilmiş, dualar edilmiştir. Çünkü Türkler sadece savaşan bir topluluk değil; inançla, disiplinle ve kararlılıkla hareket eden bir millet olarak bilinmiştir. Onlar için savaş sadece bir araçtı; asıl amaç, adaletli bir düzen kurmak, haklıya kol kanat germekti.
Hunlar döneminden başlayarak Göktürkler, Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğu’na kadar Türkler, farklı coğrafyalarda farklı dönemlerde hüküm sürmüş; ancak her zaman aynı ruhu taşımışlardır. Attila’nın Avrupa’ya verdiği korku, Bizans’ın Türk akınları karşısındaki çaresizliği, Haçlıların Türklerle karşılaşınca yaşadığı panik ve Osmanlı’nın “Türk geliyor!” nidalarıyla kıtaları titreten gücü bu ruhun eseridir.
Türk korkusu, sadece fiziki güce ya da askeri başarıya dayalı değildir. Aynı zamanda Türklerin adil yönetimi, inançlara duyduğu saygı ve mazluma sahip çıkan anlayışı da bu ünü desteklemiştir. Ne zaman bir Türk atı bir ülkenin sınırına dayansa, orada sadece bir savaş değil, bir düzen değişikliği de başlamıştır.
Bugün de dünya üzerinde Türk adı hâlâ güçlüdür. Ecdadın bize bıraktığı bu asil mirası taşıyan milyonlar, geçmişin izinde yürümeye devam etmektedir. Türk milleti hâlâ korkulan değil, saygı duyulan; ama gerektiğinde hâlâ korku salabilecek güçte bir millettir.
Çünkü tarih göstermiştir ki: Tarihin korkulan tek milleti Türklerdir.
