Merhaba yine ben nasılsınız bakalım. Ben de iyiyim sizlere bilgi verirken bir yandan işimizin gereği de olarak insanlarla uğraşıyorum. Birileri insanların hoşuna gitmeyenleri de yazması gerekiyor diyerek valla sormayın ihaleyi bana bıraktılar. Komik bir giriş her zaman iyidir. Bugün sizlere tekrar fakat bölüm başlıklarından yola çıkarak sizlere basma kalıp yine konu başlıklarını yazmaya çalışacağım. Kültürel yozlaşmada ilk önce insanın öz dili ve kültüründen bunların yok olma ya da tamamen ortadan kalkmasından söz edeceğim. Orta ve kuzey asya’dan gelen orada yerleşik hayatlarından farklı coğrafyalara gidilen yollar… Esasen tarihçilerin de yazdığı sonra arkeolojik bulgular eşliğinde Altay dil ailenden gelen bir dilimiz var. Herkesin bildiğinin aksine son yapılan güncel bilgilendirmeler esasında Ural değil, Altay dilleri grubundan gelen dilimiz daha sonra Arap ve Fars dillerinin daha ağır basmasından sonra hepinizin de bildiği yazı dili osmanlıcaya oradan da Latin alfabelerle moder Türkçe’ye dönmüştür.
Kültürel yozlaşma da dilin öne çıkmasının sebebi toplumun birbirleri ile iletişim kurarken birbirlerini anlayabilmeleri. Esasen baktığımızda zaten yozlaşmanın tanımında da buna vurgu vardır. Hâl böyle olunca da özünden bahsetmek nereden geldiğini bilmekten ve bunu anlamaktan geçer. Yalnız şu da bir gerçektir ki bu yazılanlar internette de benim size yazdığım şekliyle değilde farklı şekillerde aktarılıyor. Bu yazının ve benim farkım ne mi? Bu gün dünya coğrafyası üzerinde bizim çok eski çağlarda insanların kullandığı bizim günümüzde ölü dil dediğimiz diller kullanılmıyor hiç konuşan yok. Çünkü dil de aynı diğer herşey gibi değişir, güncellene bilinir; daha karışık ya da karmaşık bir hâle gelebilir. Kültür de zaten aynı durumda. Peki o zaman bu iyi mi kötü mü? Bu tamamen bize bağlı bir durum. Veryansın ederek çığırtkanlık yapan bir akademisyen ya da herhangi biri neyin korku ve endişesini içinde yaşıyor ki bu denli dehşete düşüyor.
Halbuki buradaki asıl meseleyi kaçırıyorsunuz. Bir toprak yozlaşmaz, bir kıta yozlaşmaz, cansız olana canlıymışcasına bir beden veremezsiniz. Yozlaşan insan hep insandı… Şuan bile bu kararlı davranışınıza bu saçma davranışınıza devam ediyorsunuz. On binlerce yıl sürerek bir yazı dilini taşıyan, bir yazarın eserini düşünün ve bunu farklı dillerle paylaşıldığını bu şimdi yozlaşmamı oluyor ama siz buna yozlaşma diyorsunuz. Bir insanın canı sırf hoşuna gitti diye ingilizce bir tabela asmış bu yozlaşma mı yani neyin yozlaşma olduğunu ilk önce bir tayin edelim. Tamamen normalde konuşulması gereken fakat sonra o konuşulan dilin, olan kültürün, herşeyi ile sadece orada bulunan insanların hiçbir şeyleri kalmadıysa ve başka birşeye dönüştüyse işte ona yozlaşma ve özün yitirilmesi denilir. Ama moder toplumlarda kültürel etkileşim sonucu, kültürel farklılıkların toplum arasında eritilerek buradan daha farklı bir kültür ortaya çıkarılması yine bu da farklı bir kavramdır örnek popüler kültür dediğimiz.
Toparlarsam insanın özü zaten belli, nereden nasıl geldiği belli, toplu olmuşsun ya da olmaya çalışmışsın! Ama, öz dilinde, öz kültüründe yine aynı ağaçtan inerek yürümeye çalışan o canlı değil misin? Sen hep oydun. Korkuyorsun, endişe duyuyorsun, gerçekten saklanmaya ve inkâr etmeye çalışıyorsun fakat bu zamanlarda ki arkeolojik kazılar, antropolojik bulgular, son teknolojik araştırmalar senin özün ile kesin güncel kanıtlara ulaşıyorsa sen de iç dünyanda özünü arayıp bulman ve insan olarak diline, kendine ve çevrene sahip çıkman gerecek. Böylece bizler birlik ve beraberlik içinde yaşayabiliriz de neden olmasın. Her zaman dediğim bir cümle ‘Kendini anla, çevreni anla; çevreni anla, dünyayı anla.’ Yapman gereken sadece bu aslında…. Devam edecek!..
Yazar Suat Kuş