Sevgili Laurie, bildiğin üzere hava patladığında ve uyku tutmadığında hırçınlaşır, geçmişle hesaplaşırım. Biliyorum ki böyle zamanlarda herkes geçmişi düşünür, ancak kimse benim kadar utanç duyamaz bundan. Bir bunu sana daha önce de söylediğimden eminim, bir de içten içe o geçmişin bir parçası olmaktan ne kadar korktuğundan. Ancak yanında şemsiyen var diye fırtınaya yakalanmaktan kaçabilir misin?
Sevgili Laurie, sana, beni karanlığa kurban edip aydınlığa çıkabileceğini, en içten gülüşlerimi soldurduktan sonra kendininkine kavuşabileceğini düşündüren de neydi? Beni kendi düştüğün çukurun çiçek bahçesi olduğuna inandırıp aşağı çektin, sırf sırtıma tırmanarak yukarı çıkabilmek için. Daha dik yürüyebilmek için beni tutamayacağın sözlerin, kötü niyetli bir sevginin, sana ağır gelen tüm yüklerin hamalı yaptın, hem de bedenimin en güçsüz olduğu zamanda. Sahi omuzlarımda ne kadar yük taşıyabileceğimi, daha ne kadar kamburlaşabileceğimi sandın?
Üstelik alçakgönüllü bir kahraman rolünü sen üstlenirken, ben kalmayı beceremeyişimle lekelendim; sana attığım her adıma alçaklık dedin, söz vermekten kaçınışıma zayıflık. Kendin içi boş vaatlerini saçıp savururken nasıl da dikti başın! Ancak önce bana başkasını sevemeyeceğini bağıra çağıra anlattığın çayırlarda benim yalnızca özgürlüğümle mutlu olduğumu gördüğün, sonra da bir başkasıylayken dejavu yaşadığın an, bana verdiğin sözlerin anlamsızlığı lanetleyecek seni. Bir karabasan gibi en huzurlu uykularına çökecek aniden. Çünkü ben yalnız kalmamak uğruna güçlü bir adamın peşinden tren istasyonuna koşmayacağım, sen ise kendi Amy’ni bulup kandıracak, herkese ne kadar acımasız olduğumla ilgili durmadan yakınacaksın. Yoksa ikisini de çoktan yaptın mı?
Her kelimesine sadık kalan Jo March’ın ruhu huzur içinde yatsın, Laurie. Senin ruhunu da tanrı kurtarsın. Çünkü ben seni affedeceğim, ancak ruhun affetmeyecek.