Var olmaktan utanç duymanın romantize edilecek bir tarafı var mı, yoksa dilimin ucuna gelen her sözü yutmalı mı, bilmiyorum. Öyle ki en son ne zaman utanç dışında bir şey hissettiğimi anımsayamıyorum. Herkesin ruhu sunulan hislerin uyumuyla harmanlanırken benim ruhum payıma düşen utancın kızgın ateşinde kavrulup, belli belirsiz bir rüzgarın etkisiyle oradan oraya savrulup durdu. Ölüm sessizliğinin hüküm sürdüğü kafamın içinde higanbanalar açtı. Çünkü ne zaman canlı olmanın yükü omuzlarıma binse çareyi inzivaya çekilmekte buldum. Gitmek istedim, kendimin bile beni bulamayacağı bir yere. Ancak şunu bilmelisin ki, böylesine uzun süren bir inzivadan sonra insani bir yanımız kalmaz. Diğer tüm müritlere imreniyorum, aynı zamanda da nefret ediyorum onlardan; onlar yenilenirken, ben yeniliyorum. Öyle ki her geri dönüşümde yasağı çiğneyen Manju ve Saka gibi lanetlendim. Kendi hislerim ve düşüncelerim, tıpkı bir soyguncudan kaçar gibi sırt çevirdi bana.
Kurulmamış bir şehrin sokaklarına, yazılmamış bir romanın sayfalarına aitim ben. Var olmaktan o kadar uzak, o kadar bihaberim. Yalnızca günün birinde bu utanç aniden yakamdan düşmeye karar verirse ancak o zaman var olabilirim. İşte o an uyum sağlama düşüncesi de bir işkence olmaktan çıkar benim için. Kendime sahte bir gülümseme edinir, her şeye başımı sallarım.
O zaman gelene kadar da bir uçurum kenarına uzanıp boşluğun serinliğini saçlarımın uçlarına kadar hissetmeye devam ederken, var olmakla yok olmanın arasında kalmak, kafamın içindeki zambakların tohumlarını etrafıma serpip açıkça bu düzene dahil olmak istemediğimi göstermek istiyorum. Onlar bana dokunmaya kalkan tüm düzenbazları zehirlerken yalnızca kendi huzursuzluğumun huzuruyla bir başıma kalmak istiyorum- başkalarının sebep olduğu huzursuzluk ne büyük bir ağırlık! Bir de istiyorum ki rüzgar bile değmesin bana, herkesin tepesinde eserken beni es geçsin.
Bir şafak vakti saçlarımda tüyler, elimde yaprakları çiçeklerine kavuşmuş bir higanbanayla hüzünlü bir melodi eşliğinde tüm huzursuz ruhların gömüldüğü uçurumun dibine gömün beni; üçümüzün de kaderine vurulan mührün kırılacağı yer orası.