Kendi hayatının başrolü olanların en iyi yönü, bununla yetinmeyi bilmeleridir. Bunu başaramayanlar ise, başkalarının hayatlarında başrol olmaya çalışırlar. Benim ömrüm yalnızca gözlemci olmayı dilemekle geçti, kendi hayatımın başrolü olmak bile istemedim. Hayattan tek isteğim, benden olabildiğince uzakta akmasıydı ancak bu isteğimi bile çok gördü bana. Beni bir döngünün içine hapsederek yüzlerce kez kırılmaya mahkum bıraktı ve bunu başkaları için sürekli tekrarlanan bir gösteri haline getirip, ışıklar söndüğü an herkesin ilgisini yitiren bir disko topu durumuna indirgedi. Yıldızları olmadığı veya mest edici bir renge bürünmediği sürece kimsenin başını kaldırıp bakmadığı gökyüzü, tek yaptığı savrulmak olan ancak yalnızca renkleri heyecan uyandıran bir uçurtma gibi hissediyorum kendimi. Çünkü gecenin bir yarısı tanıdık bir ses, insanlardan kaçının rüzgar dindiği an yere çakılan bir uçurtmayı dakikalarca kovaladığını, ışığı kırmayan bir disko topunun altında eğlendiğini, sıradan bir gökyüzünün onlarca fotoğrafını çektiğini kafamın içinde kahkahalar atarak sordu bana. Bugün yalnızca başkalarının kurmaca gerçekliği olduğumu görüyorum ve bir süredir bunu görmeyi reddetmiş olmama hayret ediyorum. Ne yapmalı peki kendimi bulmak için? Neyi bilmediğimi bile bilmiyor, bir şey hissettiğimi bile hissetmiyorum. Hiçbir yere uyum sağlamayı beceremeyen hayatım, durmadan kılık değiştiriyor ve sahip olmayı arzuladığım her ne varsa içine ben düştüğüm an bir hapishaneye dönüşüyor. Bir türlü yakamı bırakmayan kendimin dışına çıkma takıntım, yüzüne rahatsız edici bir bilgelik ifadesi takınarak gülümsüyor bana ve o an daha net görüyorum ki, kendim olmak nasıldır; asla bilemeyeceğim.
kevser mikeladze