Türkiye ekonomisinin en önemli göstergelerinden biri olan bütçe dengesi, son gelen sayılarla birlikte maalesef iç açıcı bir tablo çiziyor. Yılın ilk üç ayında görülen yüksek bütçe açığı, sadece devletin para işlerindeki bir sorun değil, aynı zamanda geleceğe yönelik endişelerimizin de elle tutulur bir kanıtı gibi duruyor. Bu rakamlar, öyle bir grafik ya da istatistikten çok daha fazlası; hem ekonominin dengesi hem de her birimizin günlük hayatı üzerinde doğrudan etkileri olabilecek güçlü bir uyarı sinyali veriyor.
Şimdi şöyle bir baktığımızda, geçtiğimiz senelerde uygulanan o bol keseden harcama politikaları var ya, işte onlar kamu harcamalarını bayağı bir şişirdi. Özellikle seçim zamanlarında kesenin ağzı iyice açıldı; sosyal yardımlar, devletin yaptığı yatırımlar, verilen destekler derken… Bunlar tabii o an için bazı insanlarımıza iyi geldi, rahat bir nefes aldırdı belki. Ama işin uzun vadede nasıl döneceği, bu harcamaların sürdürülebilir olup olmadığı kafalarda kocaman bir soru işareti olarak duruyor. Bütçe disiplini, çoğu zaman siyasi önceliklerin gölgesinde kaldı. Harcamalar hızla artarken, gelir tarafında beklenen yükseliş gerçekleşmedi. Bu da dengenin bozulmasına ve açığın büyümesine neden oldu.
Ancak bütçe açığı yalnızca harcamalardaki artışla açıklanamaz. Gelir tarafında da köklü yapısal sorunlar var. Türkiye’de vergi toplama kapasitesi potansiyelin oldukça gerisinde. Kayıt dışı ekonomi önemli bir paya sahipken, vergi kaçakçılığı ve denetim yetersizlikleri devletin gelir kaynaklarını önemli ölçüde kısıtlıyor. Dahası, ekonomideki büyüme oranlarındaki dalgalanmalar ve döviz kurlarındaki istikrarsızlık da kamu gelirlerini öngörülemez hale getiriyor. Tüm bu faktörler birleştiğinde, bütçe dengesi üzerindeki baskı daha da artıyor.
Bu denli yüksek bir bütçe açığının sonuçları hem kısa vadeli hem de uzun vadeli olarak oldukça ağır olabilir. Öncelikle devletin borçlanma ihtiyacı artacaktır. Daha fazla borçlanmak demek, ödememiz gereken faizin de artması anlamına geliyor. Bu durum da devletin bütçesinden önemli bir miktarın sadece borçların faizine gitmesine sebep oluyor. Sonuç olarak, eğitim, sağlık, altyapı gibi aslında çok önemli olan alanlara ayırabileceğimiz para giderek azalıyor. Borç yükünün artması, aynı zamanda uluslararası piyasalardaki güveni de zedeler. Türkiye’nin kredi notu düşebilir, dış finansmana erişim zorlaşabilir ve yatırımcılar daha temkinli davranmaya başlar.
Enflasyonla mücadele açısından da bu tablo büyük bir tehdit oluşturuyor. Kamu harcamalarındaki kontrolsüz artış, piyasadaki toplam talebi yükselterek talep enflasyonunu tetikleyebilir. Bu durum, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı hedefiyle çelişir ve para politikasını zayıflatır. Enflasyonun kalıcı şekilde yüksek seyretmesi ise en çok dar gelirli kesimi etkiler. Alım gücü düşer, temel ihtiyaçlara erişim zorlaşır ve gelir adaletsizliği daha da derinleşir. Yani bütçe açığı yalnızca bir devletin muhasebe defterindeki eksi bakiye değil, aynı zamanda toplumun genel refahına doğrudan etki eden ciddi bir sorundur.
Peki bu noktada ne yapılmalı? Her şeyden önce mali disiplinin yeniden tesisi şart. Kamu harcamalarında mutlaka rasyonelleşmeye gidilmeli, popülist ve kısa vadeli politikalar yerine uzun vadeli planlamalar ön plana alınmalı. Harcama kalemleri etkinlik ve verimlilik açısından gözden geçirilmeli; kaynaklar gerçekten ihtiyaç duyulan alanlara yönlendirilmelidir. Şeffaflık ve hesap verebilirlik, kamu maliyesi yönetiminin temel ilkeleri haline gelmelidir.
Gelir tarafına baktığımızda ise, vergi sisteminin hem adaletli hem de işe yarar bir hale getirilmesi şart. Vergi ödeyenlerin sayısı artırılmalı, yüksek geliri olanlardan alınan vergiler hakkaniyetli bir şekilde yükseltilmeli ve o meşhur kayıt dışı ekonomiyle mücadelede de artık ciddi adımlar atılmalı. İşte tam bu noktada dijitalleşme, denetimleri güçlendirme ve vatandaşla o samimi güven ilişkisini kurma, vergi gelirlerini artırmada olmazsa olmaz bir öneme sahip olacak. Bütün bunlarla beraber, ekonomiyi canlandıracak, büyümeyi destekleyecek köklü değişiklikler de yapılmalı; üretim, dış satış ve iş imkanlarını artıracak sektörlere öncelik verilmeli.
Bu bütçe açığı meselesi, sadece ekonomiyle uğraşanların ya da hükümetin derdi değil. Bu, hepimizin hayatını doğrudan etkileyen, çocuklarımızın yarınlarını şekillendiren kocaman bir konu. Sağlam, uzun ömürlü bir ekonomi kurmak, öyle sadece rakamlarla, teknik detaylarla hallolacak bir iş değil. Bu, aynı zamanda hepimizin omuzlarında hissetmesi gereken bir sorumluluk. Şeffaf, adil ve hesap verebilir bir bütçe yönetimiyle bu alarm ziline kulak verip harekete geçmek mümkün. Aksi halde, bugünün ihmali yarının krizi olacaktır. Şimdi, akılcı politikalarla bu döngüyü kırmanın ve geleceğe sağlam adımlarla ilerlemenin tam zamanı.
Saygılarımla.
Sayın Kuşcu
Elinize sağlık, çok kapsamlı ve etkileyici bir analiz olmuş. Hem ekonomik gerçekleri net bir şekilde ortaya koymuşsunuz ve toplumun her kesimini ilgilendiren bu önemli konuya vicdani ve sorumlu bir bakış açısı getirmişsiniz. Kaleminize, emeğinize sağlık….
Sayın Okurum,
Yazımı beğenmeniz beni son derece mutlu etti. İlginiz ve değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Sayın M. Kuşcu,
Elinize sağlık, son derece etkileyici ve sorumlu bir analizdi. Ekonomiye dair gerçekleri sade ve vicdani bir bakışla aktarmanız çok değerli. Kaleminize sağlık…