Mehmet Kuşcu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Genel
  4. Lozan’ın Gölgesinde İşgal Edilen Adalarımız

Lozan’ın Gölgesinde İşgal Edilen Adalarımız

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Birinci Balkan Savaşı, Osmanlı Devleti için tam bir felaket oldu. Alınan ağır darbe devleti resmen sarstı. Herkes kara kara ne yapacağını düşünüyordu. Tam o sıralarda, İtalya ile Uşi Antlaşması imzalanmak zorunda kalındı. Hatırlanacağı üzere, o antlaşmayla 12 Ada geçici olarak İtalya’ya bırakılmıştı. Ancak işler hiç de umulduğu gibi gitmedi. Birinci Dünya Savaşı patlak verince, o geçici durum kalıcı hale geldi. İtalya, adaları bir daha geri vermedi. Yetmezmiş gibi, Yunanistan da bu zor durumdan faydalanmak için fırsat kolluyordu. Donanmanın zayıflığını görünce, Ege’deki birçok ada, özellikle de Girit ve Midilli, birer birer ele geçirildi. Resmen eller kollar bağlanmıştı.

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılan Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı takiben 10 Ağustos 1920’de Sevr Barış Antlaşması’nı imzaladı. Rıza Tevfik, Damat Ferid Paşa, Hadi Paşa ve Reşid Halis’in imzaladığı bu antlaşmanın 84. maddesi uyarınca Türkiye, Gökçeada (İmroz), Bozcaada, Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya gibi adaları Londra, Atina ve Büyükelçiler Konferansı kararları doğrultusunda Yunanistan’a devredecekti.

Sevr Antlaşması, milletin Misak-ı Milli’de çizdiği sınırlara ve bağımsızlık ruhuna tamamen aykırıydı. Bu nedenle, Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bu antlaşmayı kesinlikle reddetti. Zaten bu antlaşma, Osmanlı Devleti’nin sonunu getiren süreçteydi.

On yıl boyunca aralıksız süren savaşlardan, yani 1912’den 1922’ye kadar, yorgun düşmüş bir Türkiye vardı. Fakat ne mutlu ki, Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkılmıştı. Şimdi sıra, Ege Adaları meselesini tekrar masaya yatırmaya gelmişti. 23 Nisan 1923’te, İsviçre’nin Lozan şehrinde, o meşhur konferans yeniden başladı. Bu konferansa İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti, Boğazlar için Rusya ve Bulgaristan, bazı özel konular için Belçika ve Portekiz, bir de uzaktan izleyen Amerika Birleşik Devletleri katıldı.

24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Türkiye, Lozan ile dünya devletleri tarafından resmen bağımsız devlet olarak kabul edildi. Ayrıca, bazı adalar üzerindeki haklar ve Boğazlar’ın durumu yeniden belirlendi. Eski haritalara bakıldığında, 1943’te İngilizlerin çizdiği haritada ve 1951’de Amerikalıların hazırladığı haritada, bu adaların Türkiye’ye ait olduğu açıkça görülüyor. O zamanın haritacıları, bu adaları Türk toprağı olarak işaretlemişlerdi. Bu durum, adaların Türkiye’ye ait olduğunu gösteren önemli bir kanıttır.

Lozan Barış Antlaşması’nın 15. maddesindeki 2 numaralı harita da bu durumu doğruluyor. O haritada, adaların Türk egemenliğinde olduğunu gösteren siyah çizgiler bulunuyor.

Bu tarihi belgeler, adaların Türkiye’ye ait olduğunu kanıtlayan somut delillerdir. Geçmişten günümüze uzanan bu haritalar ve antlaşma metinleri, adalar konusunda kesin ve bağlayıcı hükümler içeriyor.

Sevr Antlaşması sonrası Rize’de kurulan Potamya Rum Devleti, Atatürk tarafından Lozan Antlaşması ile ortadan kaldırıldı ve ihanet edenler cezalandırıldı. Lozan, Misak-ı Milli’nin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin tapu senedidir. Türkiye Cumhuriyeti var oldukça Lozan Antlaşması geçerliliğini koruyacaktır.

2004 senesinde Türkiye, Avrupa Birliği’ne girme yolunda hızlanmak istedi. Bunun için de Kıbrıs’taki sorunu çözmeye çalıştı. Oradaki bazı toprakları Rumlara vermeyi kabul etti. Ama işler umulduğu gibi gitmedi. 24 Nisan 2004’te yapılan referandumda Türkler “evet” dedi, fakat Rum tarafı bu planı reddetti.

Bu gelişmenin ardından Yunanistan Ege ve Akdeniz’deki bazı adaları fiilen işgal etmeye başladı. İşgal edilen adalar arasında Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık, Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi bulunuyor.

Bu olaylar, Türkiye ile Yunanistan arasındaki Ege ve Akdeniz’deki egemenlik sorunlarını daha da karmaşık hale getirdi ve iki ülke arasındaki gerilimi artırdı. Bu adalar meselesi karmaşık bir sorun. Tarihsel, hukuki ve ekonomik boyutları var. Türkiye ile Yunanistan’ın diyalog yoluyla bir çözüm bulması gerekiyor. Aksi takdirde, gerilim daha da tırmanabilir.

Yunanistan, adaları işgal ederek Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük toprak kaybına yol açtı. Adaların etrafında petrol ve doğal gaz rezervleri bulunduğu biliniyor. Yunan Energean Petrol Şirketi, ortaklarından İsrail’in Kerogen Capital adlı şirketi ile birlikte Türk karasularında petrol çıkarıyor. Bu durum, Yunanistan’ın Türk kaynaklarını talan etmesini gözler önüne seriyor.

TBMM Genel Kurulu’nun 26 Mart 2015 tarihli toplantısında, dönemin Savunma Bakanı, Lozan ve Paris Antlaşmalarına göre bu adaların hukuken Türkiye’ye ait olduğunu belirtmiş ve adaların fiili olarak Yunan işgali altında olduğunu itiraf etmiştir. Bu itiraf, TBMM tutanaklarına geçmiş ve basında yer almıştır.

Aydın’ın Eşek Adası’nda yükselen duman, sadece bir kuzunun değil, milli gururun da közlerini savuruyordu. Yunan askerlerinin pervasızca çevirdiği kuzu ve Yunan Savunma Bakanı’nın küstahça meydan okuması, ‘İşgal ettik, sıkıysa alın!’ sözleri, yürekleri dağladı. Bu, sadece bir provokasyon değil, aynı zamanda tarihe ve egemenlik haklarına yapılmış bir saldırıydı.

Eğer bu millet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden sapmadan yürüyebilseydi, adalarımız bir avuç Yunan askeri tarafından işgal edilemezdi. Atatürk, küllerinden doğurduğu bu millete, sadece bir vatan değil, aynı zamanda bir onur ve şeref mirası bıraktı. O, yıkılmış bir imparatorluktan, şanlı Türk bayrağı altında dimdik ayakta duran bir devlet yarattı. Atatürk yaşasaydı, sadece adaları geri almakla kalmaz, Misak-ı Milli’nin ruhunu yeniden canlandırarak Musul ve Kerkük’ü de vatan topraklarına katardı.

Lozan, bu milletin tapu senedidir. Onu yıpratmaya çalışanlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden manda altına sokmak isteyenlerdir. Onlar, bu milletin bağımsızlık ateşini söndürmeye çalışanlardır. Ancak, bu ateş asla sönmeyecek, bu millet asla boyun eğmeyecektir.

Ege’nin sularında yankılanan bu meydan okuma, aslında bir uyanış çağrısıdır. Bu, sadece bir toprak meselesi değil, aynı zamanda bir kimlik ve varoluş meselesidir. Bizler, Atatürk’ün mirasına sahip çıkarak, bu kutsal emaneti koruyacak ve gelecek nesillere gururla devredeceğiz. Unutmayalım ki, vatan sevgisi, sadece toprakları değil, aynı zamanda tarihi, kültürü ve değerleri de korumaktır.

Saygılarımla.

Lozan’ın Gölgesinde İşgal Edilen Adalarımız

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!