SALINCAK
Dokuz, on yaşlarında küçük bir kız çocuğuydu Ayhan. Kendinden küçük iki de kardeşi vardı. Onlar da kızdı. Babaları onları yaz tatilinde İzmit’te oturan bir arkadaşının köyüne götüreceğini söylemişti. Çocuklar köy hayatını çok seviyor, kuzuları, koyunları inekleri ve özgürlük dolu bağları bahçeleri bütün yıl boyunca çok özlüyorlardı. Bir an evvel yaz gelse diye okulların tatile gireceği günleri iple çekiyorlardı.
Şöyle yapacağız, şuraya gideceğiz, ağaçlara salıncak kurup, dallarından meyveler koparıp yiyeceğiz diye hayaller kuruyorlar, kümesteki sapsarı civcivlere, rengârenk tavuklara, kırmızı ibikli horozlara bir an evvel kavuşmak istiyorlardı.
Nihayet Haziran ayı geldi çattı. Çocuklar babalarından bir sinyal bekliyorlardı. Babaları oldukça asabî bir insan olduğu için onu kızdırmaktan korkup, bir de bakarsın vazgeçer diye soramıyorlar ama gözünün içine bakıyorlardı. Bir hadi dese, nerdeyse hemen fırlayacak gibiydiler.
Bir Pazar günü babaları,
-Haydi bakalım çocuklar, hazırlanın diyiverdi. Zaten çantalar günler önceden hazırlanmış, giyecekler katlanıp, hemen giyiverecekleri yerlere yerleştirilmişti bile.
Babaları gece yolculuğunu tercih ederdi. Çocuklar, otobüs İstanbul’dan çıkar, çıkmaz uyudular. Gözlerini açtıklarında güneş çoktan doğmuş, her taraf pırıl pırıl olmuştu.
Hatice teyze çayı demlemiş, kahvaltı sofrasını kurmuş, Recep dayıyla ilk çaylarını içmeye başlamışlardı bile. Ayhan kalkar kalkmaz kümese koştu, sıcacık yumurtaları avucuna eğri, büğrü tıkıştırdı;
-Hatice teyzeeee. Yumurtalar geldiiiii diye bağırıyordu. Ortanca kardeşi Melike her zamanki gibi huysuzlaşıp ağlıyo,r küçük kardeşi Ayşe de kedi yavrularını mıncıklıyordu.
Kahvaltı bitti, Aydan geçen sene tanıştığı, kendisinden bir sınıf üstte olan arkadaşları ile salıncak yapmak için annesinden izin, çamaşırlıktan da uzunca bir ip bir de küçük yastık alarak salıncak yapacak yer aramaya başladılar. Huysuz Melike onlarla gitmek için zırlıyor, Ayşe de halâ kedi yavrularını mıncıklamaya devam ediyordu.
Araya, araya nihayet salıncak kuracak kalın dalları olan tam salıncak kurulacak bir ağaç ve yemyeşil çimenlerle bezenmiş bir tepe buldular. Hem, çimenlere yayılıp kuracakları salıncağı tasarlamaya çalışıyorlar, bir taraftan da yoldan gelirken kendi baçelerinden topladıkları erikleri atıştırıyorlardı
Kalkıp ağacı bir güzel kontrol ettiler. Dallar oldukça sağlam ve kuvvetli görünüyordu. Salıncağı hemen kurdular. Recep dayının büyük torunu da onlarla gelmiş, salıncağın kurulmasına yardım etmişti. Artık sıra salıncakta sallanmaya gelmişti.
Çocuklar aralarında salıncağa binme işini, yaşı en büyük olandan başlayıp yüze kadar sayarak sallanmaya karar verdiler. Oy birliği ile verilen karara Melikenin haricinde hepsi razıydı. Ama en küçükleri olan Melikeye söz geçirmek ne mümkün. Başladı feryat figan bağırmaya, zırıl zırıl ağlamaya. Çaresiz o daha küçük laftan anlamaz, bir an evvel binip biran evvel insin diye ilk sırayı ona verdiler.
Melike başladı sallanmaya başladı. 1.2.3……diye çocuklar sayıyorlar o da sallanıyordu. Henüz 25’e gelmişlerdi ki Melikenin sallandığı salıncak ön tarafı oldukça yüksek olan tepeden ileri doğru yol aldı, geriye sayma anında 26 diye duyulan sesle Melek ilk hareket noktasına geri gelmişti ki bir çatırdı duyuldu. Sağlam görünen dal kırılmıştı ve Melike poposu üstüne yere çakılmıştı. Boşta kalan ipler bir ileri bir geri gidip, gidip geri geliyordu. Melike bu defa hiç ağlamıyor, korkudan tir, tir titriyordu.
Bu kaza çocukların tüm hevesini kırmıştı. Acele tası tarağı toplayıp evin yolunu tuttular. Şimdi tek bir şeye şükrediyorlardı.
Ya! o ipler salıncak, öne itildiğinde kopsaydı……..