Hakan Güney
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Aşk mı, Cezalandırma mı? Kadınların Kendi Kalbine İhaneti

Aşk mı, Cezalandırma mı? Kadınların Kendi Kalbine İhaneti

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kadınların toksik erkeklerle olan ilişkileri sadece bireysel bir problem değil, toplumun dayattığı ve öğrettiği değersizlik kültürünün dehşet verici bir yansımasıdır. Bu yazıda, kadınların nasıl kendi kalplerine ihanet ettiklerini ve bu döngüden kurtulmanın yollarını tüm çıplaklığıyla ortaya koyacağız. Hazır olun, rahatsız edici gerçekler yüzünüze çarpacak.

Tehlikeyi Aşk Sanan Zihin: Kendine Kurulan Tuzak

Neden kadınlar, açıkça kendilerine zarar vereceği belli olan erkeklere çekilir? Çünkü o “tehlike” sandıkları şey, aslında çocukluk travmalarının bir yankısıdır. Sevgi görmeyen bir çocuk, büyüdüğünde sevginin acı çekilerek kazanılması gerektiğine inanır. Toksik erkek bu inancı körükler; çünkü onun sevgisi, mücadeleyle alınabilecek bir ödül gibidir. Ancak burada ödül yoktur, sadece cehennem vardır.

Kadınların tehlikeyi aşk sanması, kendi içlerindeki değersizlik hissini sürekli besleyen bir tuzaktır. Bu, bir uçurumun kenarından kendini aşağı bırakmak gibi bir şeydir; düşerken bunun özgürlük olduğunu zannedersin, ama zemine çarptığında farkına varırsın: Seni öldüren kendi seçimindi.

“Aşkı tehlike ile karıştıran kadın, kendi ruhunu cehennemin ateşine atar.”

Kurtarıcı Kompleksi: ‘Onu Değiştirebilirim’ Yalanı

Kadınların “onu ben kurtarabilirim” diyerek toksik erkeklere tutunması, bir fedakârlık değil, bir kendini kandırma biçimidir. Kadın, erkeğin sorunlarını çözerek ona anlam katacağına inanır. Ama bu, aslında kendi yaralarını iyileştirme çabasından başka bir şey değildir. Bu süreçte kadın, kurtarmaya çalıştığı adam tarafından tüketilir ve sonunda kendisi kurtarılması gereken kişi haline gelir.

Bu kurtarıcı kompleksi, kadının kendine yaptığı en büyük ihanettir. Çünkü gerçek şudur: Bir adamı değiştirme umuduyla başlayan her ilişki, baştan ölü doğmuştur. Erkeği kurtarmak için yola çıkan kadın, aslında kendi değerini harcamaktadır.

“Onu kurtarmak isterken kendini kaybetmek… İşte asıl trajedi budur.”

Acıyı Kutsayan Zihniyet: Sevgi Değil, Mazohizm

Kadınlara, aşk için acı çekmenin kutsal bir görev olduğu öğretilir. Bu yüzden birçok kadın, mutluluğu değil, ızdırabı seçer. Toplumun dayattığı “sabırlı ol, tahammül et, katlan” anlayışı, kadınların kendi ruhlarını parçalamasına neden olur. Acı çekmeyi sevgiyle eşleştiren kadın, aslında mazohist bir döngünün esiridir.

Bu zihniyet, kadının içindeki huzuru öldürür ve yerine kendini yok eden bir canavar bırakır. Sevgi, acının üstünü örten bir perde değil, ruhu iyileştiren bir ışık olmalıdır. Ama bu gerçeği görebilmek, önce toplumun zehirlediği algılardan kurtulmayı gerektirir.

“Acıyı romantize eden kadın, kendini adım adım yok etmeye mahkûmdur.”

Kadınların Sessiz Çığlığı: ‘Bunu Hak Ettim’ Yalanı

En büyük trajedi, kadının yaşadığı acıyı hak ettiğine inanmasıdır. “Eğer bana böyle davranıyorsa, bunu ben hak ediyorum” düşüncesi, kadının kendi öz değerini tamamen yok eden bir inançtır. Bu, bireysel bir zayıflık değil, toplumun kadınlara dayattığı suçluluk kültürünün bir sonucudur.

Kadınlar, çoğu zaman yaşadıkları kötü muameleye karşı savaşmak yerine, sessiz bir şekilde boyun eğer. Ama bu sessizlik, ruhun çığlığıdır. Ve bu çığlık duyulmazsa, kadınlar yalnızca kendi hayatlarını değil, gelecek nesillerin de umutlarını yok eder.

“Bir kadın, kendine acı çektiren bir adama ‘hak ettim’ diyorsa, toplum o kadını susturmuş demektir.”

Çıkış Yolu: Kendini Sev, Zincirlerini Kır

Kadınlar, bu döngüyü kırmanın tek yolunun önce kendilerini sevmek olduğunu anlamalıdır. Sevgi, acıyla değil, huzurla tanımlanmalıdır. Bunun için kadınların, önce kendi yaralarını fark etmeleri ve bu yaraları iyileştirmek için destek aramaları gerekir. Bu, terapi olabilir, güçlü bir destek grubu olabilir ya da tamamen kendini yeniden keşfetme süreci olabilir.

Unutulmamalıdır ki, bir kadının mutluluğu, kendi ruhunu kucaklamasından geçer. Toksik ilişkilerden kurtulmak bir zayıflık değil, bir kahramanlık hikâyesidir. Çünkü en büyük zafer, kendi kalbine geri dönmektir.

“Bir kadın kendi değerini hatırladığında, tüm dünya değişir.”

Sevgili okuyucum,

Eğer bu satırlar seni kızdırdıysa, bu iyi bir şey. Çünkü rahatsızlık, bir değişimin başlangıcıdır. Bu yazının amacı seni yargılamak değil, seni uyandırmaktır. Hayat, kendine acı çektirmek için değil, huzur bulmak için yaşanır. Artık zincirlerini kır ve kendini sev. Unutma, gerçek sevgi önce kendine yönelir. Çünkü en büyük devrim, kendi kalbine yaptığın yolculuktur.

“Hayatını kendi ellerine al. Ve o ellerle kendine sarıl.”

Aşk mı, Cezalandırma mı? Kadınların Kendi Kalbine İhaneti
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!