Bir Ömrün Sessiz Çığlığı
Sabahın ilk ışıklarıyla aynanın karşısına geçtiğimizde, yüzümüzde beliren çizgiler bize unuttuğumuz bir gerçeği hatırlatır: Zaman geçiyor ve biz onun bu sessiz ilerleyişine direnemiyoruz. Yıllar bizi öyle ustalıkla değiştirir ki, bir süre sonra aynadaki yabancı yüze alışırız. Sanki hep böyleymişiz gibi kabulleniriz bu değişimi. Çünkü zaman en sabırlı öğretmendir; her şeyi, hatta kaybetmeyi bile öğretir.
Bir zamanlar sonsuz gibi gelen günler, şimdi elimizden kum taneleri gibi kayıp gidiyor. Çocukken giydiğimiz bayramlık elbiselerin içinde kocaman hayaller kurardık. Şimdi ise aynı heyecanı yakalamak için çabalasak da, yüreğimizdeki çocuk biraz daha yorulmuş görünüyor. Belki de büyüdükçe kaybettiğimiz şey, tam da bu yüzden koşma cesaretimizdir.
Hayat bize unutmayı öğretir. Acıları, pişmanlıkları, hatta mutlu anları bile… Zihnimiz, bizi korumak için geçmişin yüklerini usulca bir kenara bırakır. Ama bir gün gelir, “keşke”ler kapımızı çalar. O an anlarız ki, aslında hiçbir şeyi tam olarak unutamamışız.
Keşkeler, yüreğin en ağır yüküdür. Keşke sevdiklerimize daha çok zaman ayırsaydık. Keşke o an, o sözü söylemeseydik. Keşke daha çok okusaydık, daha çok gezip gördüğümüz yerler olsaydı. Keşke sevmekten korkmasaydık. Ve belki de en acısı, keşke bazı şeylerin kıymetini o an anlayabilseydik.
Ama hayat geri dönüşü olmayan bir yolda ilerler. Pişmanlıklarımızı sayıkladıkça, aslında ömrümüzden çaldığımızı fark etmeyiz. Sonradan gelen anlayış, bize sadece acı verir. Çünkü zamanın en acımasız yanı, hatalarımızı düzeltme şansını bize sunmamasıdır.
Bugün “zor” dediğimiz günler, yarın özlemle anacağımız anılar olabilir. Gülün dikenine takılıp kalırız çoğu zaman, oysa dikenler de gülün bir parçasıdır. Karanlık sandığımız anları, belki de yarın bir mum ışığıyla arayacağız. Çünkü insan, elindekilerin değerini çoğu zaman kaybettikten sonra anlar.
Peki çözüm nedir? Zamanı durduramayız, bu imkansızdır. Ama onu doğru yaşayabiliriz. İnsan olmanın ötesinde, insan kalmayı başarabiliriz. Sevgiyi ertelemeyelim. Bugün kucaklayalım, bugün affedelim, bugün “seni seviyorum” diyelim. Çünkü yarın belki de bu fırsatı bir daha bulamayacağız.
Bugün ekeceğimiz tohumları yarına bırakmayalım. Belki yarın toprak, artık tohum kabul etmeyecek kadar kuru olacak. Ve unutmayalım ki, hayat keşkelerle dolu bir pişmanlık değil, sevgiyle örülü bir hatıra olmalıdır.