Gül Akpınar
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Teknolojinin Gölgesinde Kaybolan Çocukluk

Teknolojinin Gölgesinde Kaybolan Çocukluk

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eskiden bir çocuğun gözlerindeki ışığı yakalamak kolaydı. Sokakta koştururken, top peşinde çığlık atarken, bir dondurmayı paylaşırken kahkahaları yankılanırdı. Şimdi o ışık, ekranların soluk mavi parıltısına hapsolmuş durumda. Çocuklarımızın avuçlarında tuttuğu şey, artık bir top değil, sürekli bir şeyler fısıldayan bir akıllı telefon.

Ben de bir anneyim/babayım ve itiraf ediyorum: Bazen kendimi bu dijital dalganın içinde kaybolmuş buluyorum. Telefonumu elimden bırakamadığım bir anda, çocuğumun “Anne/Baba, bak!” diyen sesini duyduğumda irkiliyorum. O an fark ediyorum ki, aslında orada değilim. Fiziken yanındayım belki, ama aklım bir bildirimde, bir beğenide, bir mesajda. Peki ya çocuğumun beklediği o bakış, o ilgi? Sanal dünyanın sonsuz kaydırılabilir akışında bir yitip gidiyor.

Geçenlerde bir parkta gördüğüm manzara içimi acıttı. Bankta oturan dört anne, hepsi telefonlarına dalmış, yanlarında duran çocukları ise sessizce tabletlerindeki oyunlara gömülmüştü. Hiçbiri birbirine bakmıyor, hiçbiri gülmüyordu. Oysa çocukluğumda parklar, kahkahaların ve oyunların sesiyle dolardı. Anneler birbirleriyle sohbet eder, çocuklar da yeni arkadaşlıklar kurardı. Şimdi herkes aynı anda hem birbirine çok yakın, hem de sonsuz uzakta.

Sosyal medya bize sürekli bir “bağlılık” vaat ediyor, ama gerçekte yalnızlaştırıyor. Gençler, beğeni sayılarıyla kendilerini değerli hissetmeye çalışıyor. Bir selfie paylaşıyor, kaç like aldı diye saatlerce kontrol ediyor, alamadığında ise kendini yetersiz hissediyor. Oysa gerçek değer, bir ekranın ardından gelen sanal onaylarda değil, gözlerinin içine bakıp “Seni seviyorum” diyen bir ses tonunda saklı.

Peki ne yapacağız? Teknolojiyi tamamen hayatımızdan atamayız, zaten buna gerek de yok. Ama sınır koymayı öğrenmeliyiz. Belki de her akşam bir saatimizi “dijital detoks”a ayırabiliriz. Telefonları bir kenara bırakıp, çocuklarımızla yüz yüze sohbet edebiliriz. Onlara kendi çocukluğumuzdaki oyunları öğretebiliriz. Saklambaç oynamak, resim yapmak, hatta birlikte yemek yapmak… Küçük şeyler, ama aslında en büyük şeyler.

Bir de şu var: Biz ebeveynler, önce kendimizi düzeltmeliyiz. Çocuklar sözlerimizden çok davranışlarımızı örnek alır. Telefonumuza her bakışımızda, aslında onlara “Buradaki her şey senden daha önemli” mesajı veriyoruz. Belki de değişim, kendimizden başlamalı.

Çocuklarımızın ellerinden telefonlarını almak değil derdim, onların kalplerinden gerçek dünyanın sevincini çalmaya çalışan bu dijital hipnozu kırmak. Unutmayalım, bir gün büyüdüklerinde, en çok hatırlayacakları şey, ekranda gördükleri bir video değil, yanlarında olduğumuz anlar olacak.

O yüzden, bugün bir çocuğun gözlerine bakalım. Gerçekten bakalım. Belki de kaybettiğimiz o bağ, tam da orada, bir bakış kadar yakındır.

Teknolojinin Gölgesinde Kaybolan Çocukluk

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!