Farkındalığın Ötesindeki Yolculuk
Son zamanlarda en sık duyduğumuz kelimelerden biri; Farkındalık. Yoga eğitmenlerinin dilinden düşmüyor, psikologlar öneriyor, kitap kapaklarında boy gösteriyor. Ama bir şeyi çok sık duymaya başladığımızda, onun anlamı çoğu zaman içi boş bir moda terimine dönüşebiliyor. Peki gerçekten ne kadar farkındayız?
Günlük hayatımızda pek çok şeyi otomatik olarak yaparız. Alarm çalar, gözümüzü açarız, çay koyarız, işe gideriz, işler yetişir, akşam olur. Tüm bu süreçler olurken biz çoğu zaman “orada” değilizdir. Zihin ya geçmişte bir anıya takılı kalmıştır ya da gelecek planlarıyla meşguldür. İşte tam da bu noktada bir an durup “Ben şu an ne hissediyorum?” diyebilmek, farkındalığın ilk kapısını aralar.
Ama bu kapının ardında bir katman daha var: farkındalığın farkına varmak. Yani sadece bir duygunun farkında olmak değil; o duygunun neden orada olduğunu, seni nasıl etkilediğini ve seni nereye sürüklediğini anlayabilmek. “Stresliyim” diyorsun. Peki neden? Bu stres nereden doğdu, bedeninde nasıl bir etki bıraktı, düşüncelerini nasıl yönlendirdi? İşte asıl farkındalık burada başlıyor.
Kendini izleyebilmek, iç sesini duymak ve hatta o iç sesi sorgulamak… Bunlar kulağa kolay geliyor ama çoğumuzun en zorlandığı alanlar. Çünkü bu iç gözlem cesaret ister. Aynaya bakmak değil, aynanın ardındaki derinliği görmek gibidir bu. Duygularını, düşüncelerini, tepkilerini… Hepsi seni sen yapan şeylerdir ama onları izlemeye başladığında artık onların esiri değil, sahibi olmaya başlarsın. Bu yolculuk aynı zamanda empatiyi de büyütür.
Kendimize şu soruları sormayı alışkanlık haline getirebilirsek, hayatın içinde çok daha bilinçli bir yer edinebiliriz:
“Bu düşünce bana nereden geldi?”
“Bu duygu bana ne anlatmak istiyor?”
“Şu anda gerçekten ne yaşıyorum?”
Bazı duygular sadece hissedilmek için değil, anlaşılmak için de vardır ve fark edilmek isterler. Ve bazı düşünceler, gelip geçici olmak yerine sorgulanmak da ister.Farkındalığın farkına varmak tam olarak budur ve gözünü açmak kadar basittir aslında. Ama o gözle neye baktığımız, işte asıl mesele odur. İç sesimizi gerçekten duyabildiğimizde, hayatla temasımız da gerçek bir hal alır. O zaman sadece yaşamakla kalmaz, gerçekten yaşamaya başlarız.