Öncelikle yazıma şöyle başlamak istiyorum. Hayatım; psikiyatri kliniğine yatmadan öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılıyor. Nedenini şöyle açıklayabilirim: Toplam 8 kez yattım psikiyatri kliniğinde. Hepsi de ortalama 1 aydan fazla sürdü. Hatta sonuncusu tam 52 gündü. Hayatımı değiştirdi çünkü bu hastalık bana farklı bakmayı öğretti. Kendim gibilerini de gördüm, benden daha zor durumda olanlarını da. Hepimizin tanıları farklı farklıydı ama bir şeyimiz ortaktı; umudumuz. Asla hayattan kopmamayı, ne olursa olsun çabalamayı bu hastalık sayesinde öğrendik çoğumuz. Kimi zaman düştük, kimi zaman geri kalkamayacak kadar yorulduk. Ama asla pes etmedik. Edemezdik. Sevdiklerimiz için, gözlerimize bizim bir iyiliğimiz için dünyaları verircesine bakanlar için pes etmemeliydik. En çok da kendimiz için. 20 kez beynime elektrik (EKT) uygulandı. Annemin kim olduğunu, kardeşimi, hatta hangi yılda yaşadığımı bile unuttuğum zamanlar oldu. Ama içimde bir yerlerde hep umut kırıntılarını taşıyordum. Tedaviler sayesinde ilaçları düzenli kullandığım süre içerisinde o kadar değiştim ki. Aynaya bakamayan, yüzümü görmekten korkan ben aynalarla barıştım. Ağlamadan kendi gözlerimin içine bakabildim. Düşsem de tekrar ayağa kalkmasını bildim. Tabi bazı sıkıntılar da yok değildi. Mesela bir türlü geceleri sevemedim. Gece oldu mu kararan hava gibi içim de kararırdı. Olumsuz ne kadar düşünce varsa beynimi doldururdu. Hastalığın getirdiği sesler kulağıma daha fazla gelirdi. Üstelik karanlıktan da çok korkarım ama geceleri ışık oldu mu da uyuyamam. Hep tersine ya benim işlerim!
Geceler beni eskilere götürür. Hiç mutlu olmadığım, yüzümün bir saniye olsun gülmediği o günlere dönerim. Sonra krizlerimi hatırlarım. Beynimin yerinden çıkacak gibi olduğu, bağırmaktan sesimin kısıldığı o günlere… O krizlerimden geriye yarım yamalak şeyler kalıyor hafızamda. Kardeşimin ağlamaktan kızaran gözleri, annemin korkudan titreyen sesiyle beni sakinleştirmeye çalışması. Sonra hastanede yattığım günler gelir aklıma. İlk kez hastaneye yatırıldığımda -ki bu benim isteğim üzerine olmuştu- annemler beni orada bırakıp gittiğinde kendimi onca insanın içinde yapayalnız hissetmiştim. Hiç hatırlamıyorum ama annemi arayıp ‘’ Beni neden burada bıraktınız, tek başıma…’’ demişim. Hiç hatırlamıyorum. İlaçların yan etkisi işte…
Şunu biliyorum ki bundan 2-3 sene sonra geriye baktığımda, hatta belki de bu yazıyı okuduğumda o kadar iyi yerlere gelmiş olacağım ki kendimle gurur duyacağım. Biliyorum çünkü buna çok içten inanıyorum. Ben biliyorum ki bir insanın inandıktan sonra başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Yeter ki inanın ve sabredin. Çok kötü günler geçirdim. Kaç defa ambulansla hastaneye kaldırıldım, defalarca sinir krizi geçirdim. Sonra tam tersi olup mani dönemine girdim; yerimde duramadım, hopladım, zıpladım, günlerce uyuyamadım. Ama asla pes etmedim. Allah’a hep dua ettim. Bana bir gecede gelen bu hastalığın bir gecede gitmesini istedim. Dayanamayacak noktalara geldim ama asla isyan etmedim. İsyan etmeyi aklımın ucundan bile geçirmedim. Sadece sabrettim. Umudumu kaybetmedim.
Bu yazımda kısaca kendimden ve bu hastalığın bana getirdiği olumlu şeylerden bahsetmek istedim. Aman ‘’Hastalık olumlu bir şey getirir mi hiç?’’ demeyin. Getiriyor. Hem de öyle bir getiriyor ki insanın inanası gelmiyor. Tekrar ediyorum; sakın ama sakın umudunuzu kaybetmeyin. Düştünüz mü? İnadına kalkın ayağa ve en önemlisi sevin. En önce kendinizi sonrasın da ise gerçekten sevginizin değerini bilecek kişileri…
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.