Ulusal politikaların temel amacı, bir yapının korunmasının refahını, verimin ve verimliliğin korunmasını ve yaygınlaştırılmasını sağlamaktır. Ancak bu amaç, hem geçmişte hem de günümüzdeki tartışmalara yol açmıştır. Bir yandan ulusal güvenlik, ekonomik büyüme ve toplumsal düzen gibi hedeflere odaklanılırken, diğer yandan insan hakları gibi evrensel değerlerin nasıl korunacağı meselesinin hemen gündeme getirilmesi gelir. Ulusal çıkarlar ile bireysel haklar arasında bir dengenin sağlanması, modern devletlerin en büyük sınavlarından biri olmuştur.
Ulusal politikalar genellikle bir milletin uzun vadeli çıkarlarını korumak ve toplumsal düzeni sağlamak amacıyla oluşturulur. Ekonomik kalkınma, eğitim, sağlık, güvenlik ve dış politikalar gibi alanlarda kaydedilenler, bir toplumun genel refahını politikalarını arttırmayı hedefler. Ancak burada kritik olan, bu politikaların kimler için ve nasıl başladığıdır. Politikaların oluşturulması ve uygulanmasında toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir standart benimsendiğinde, bu hedefin adaletli bir şekilde dağıtılması zorlaşır. Tarih boyunca birçok hükümetin ulusal çıkar adı altında insan haklarının ihlalinin düzenlenmesi olmuştur. Bunun en belirgin örneklerinden biri, savaş zamanlarında güvenlik özgürlüğü özgürlüklerin kısıtlanması ya da azınlık gruplarının haklarının göz ardı edilmesidir. Bu tür uygulamalar, kısa vadeli bir “istikrar” sağlasa da, uzun süreli toplumsal huzursuzluklara ve insan haklarının ihlallerine yol açmaktadır.
İnsan hakları, onun yaşam döngüsüne sahip olduğu hakları ifade eder. Bu haklar, 1948’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile uluslararası düzeyde kabul edilmiştir. Yaşam hakkı, özgürlük özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, eğitim hakkı gibi temel haklar, herhangi bir ulusal sınırın ötesindedir. Ancak bu hakların her zaman görünmediği kadar basit olmamıştır.
Özellikle otoriter rejimlerde, insan hakları genellikle ulusal güvenlik, kültürel değerler veya ekonomik kalkınma gibi mantıklarla bozulmaktadır. Bu durum, insan hakların yalnızca bir ideal mi yoksa gerçekten uygulanabilir bir norm mu olduğu ortaya çıkacak. Zira bir belge sunana sunulan haklar ile uluslararası küresel dağılımlar standartlar arasında sık sık bir uyumsuzluk yaşanır.
Ulusal çıkarlar ve insan hakları, bazı döngülerdeki çatışma halindedir. Örneğin, bir hükümetin ulusal politikayı sağlamak için gözetleme ve veri toplama politikalarını genişletebilir. Ancak bu tür politikalar, mahremiyet teminatını tehdit edebilir. Benzer şekilde, ekonomik büyümeyi artırmak için alınan bazı kararlar, çevresel hakların veya yerel bölümlerin yaşamlarının kesilmesinin kesilmesi neden olabilir.
Bu çatışmanın çözümü, çoğu zaman bir dengenin dağılmasını gerektirir. Ancak bu denge, yalnızca güçlü bir hukukun üstünlüğü anlayışı ve şeffaf bir yönetimle başkanlık. İnsani politikaları gözetmeyen ulusal politikalar, kısa süreli başarı gibi görünse de uzun süreli toplumsal barışı tehdit eder. Ulusal politikaların insan haklarıyla uyumlu bir şekilde tasarlanması, sadece bir etik kapsamında değil, aynı zamanda bir oluşturulması gerekliliktir. Toplumun tüm kesimlerini temsil eden kapsayıcı politikalar, devletin devlete olan güvenini arttırır ve toplumsal dayanışmayı sağlar. Hükümetler, politikalarını oluştururken aşağıdaki ilkelere dikkat edilir:
Katılımcılık: Politikanın oluşumunun genişlemesine ve sivil toplum kuruluşlarının dahil edilmesine, daha demokratik kararların hazırlanmasına olanak sağlar.
Şeffaflık: Alınan kararların gerekçeleri ve sonuçları toplumla açık bir şekilde paylaşılmalıdır.
Hesap Verilebilirlik: İnsan haklarını ihlal eden uygulamaların karşılanması, hükümetlerin hesaplarının piyasaya sürülmesi.
Ulusal politikaların amacı, yalnızca ulusal çıkarları korumak değil, aynı zamanda sağlayacağı hizmetleri güvence altına almaktır. İnsan haklarına saygı duyan bir devlet, hem uluslararası arenada hem de uluslararası arenada daha güçlü bir özgürlüğe sahip olur. Unutulmamalıdır ki, bir toplumun gerçek gücü, yalnızca ekonomik veya askeri gücünden değil, başaracağı değerden ayrılır.