Arkeolojide kadınlar, disiplinin tarihinde önemli roller oynamışlardır. Antik çağlardan günümüze kadar uzanan kültürel mirasın keşfine ve korunmasına büyük katkılarda bulunmuş kadın arkeologlar, cesaretleri, bilgileri ve tutkularıyla, arkeoloji dünyasında iz bırakmışlardır. Modern arkeoloji, kadın arkeologların katkılarını daha geniş bir şekilde kabul etmeye başlamıştır ve bu alandaki cinsiyet eşitliği konusunda ilerlemeler kaydedilmiştir.
1- Jale İnan (1914- 2001) : Türkiye’nin ilk kadın arkeologlarından biridir. Klasik arkeoloji alanında uzmanlaşmış olan İnan, 35 yıl boyunca Perge ve Side antik kentlerinin keşfi için büyük çaba harcadı. Bu süre zarfında, Antalya ve Side müzelerinin kurulmasına katkıda bulunarak buralardan çıkarılan eserlerin sergilenmesini sağladı. Ayrıca, kaçakçılık ve yağmaya karşı kurtarma kazıları düzenledi ve önemli eserleri koruma altına aldı. İstanbul Üniversitesi’nde Klasik Arkeoloji alanında dersler verdi ve öğrencilere rehberlik etti. Yorgun Herkül heykelinin parçalarını bir araya getirme çabalarıyla da tanınır; heykelin üst kısmının New York Metropolitan Müzesi’nde bulunduğunu kanıtlamak ve Türkiye’ye getirerek tamamlamak için 10 yıl boyunca mücadele etti ve sonunda başarılı oldu. İnan, arkeolojinin sadece kitaplardan değil, gerçek kazılarla ve saha çalışmalarıyla öğrenilebileceğine sıkıca inanıyordu.
2- Halet Çambel (1916- 2014) Türkiye’nin önde gelen kadın bilim insanlarından biri olan Halet Çambel, İstanbul Prehistorya Kürsüsü’nün kurucusu olarak bilinir. Arkeolojiye olan katkılarıyla tanınan Çambel, Türkiye’nin Hititler konusundaki ilk uzmanlarından biriydi ve Hattuşaş-Boğazköy, Karatepe ve Çayönü gibi önemli kazılarda önemli rol oynadı. Özellikle Karatepe kazıları sayesinde bölge, Türkiye’nin ilk açık hava müzesine ve daha sonra milli parka dönüştü. Bu çalışmalarıyla arkeolojik sit alanlarının korunması ve konservasyonu konusunda öncü bir rol üstlendi. Ayrıca, Halet Çambel, Türkiye’yi uluslararası arenada temsil eden ilk kadınlardan biriydi. 1936 Berlin Olimpiyatları’nda eskrim dalında yarışarak Türkiye’yi temsil etti.
3- Jane Dieulafoy (1851- 1916) Fransız kaşif ve arkeolog Jane Dieulafoy, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da keşif ve kazılar yapmak için kocasıyla birlikte erkek kılığında seyahat etti. 1885 yılında İran’daki Susa’da başlattığı kazılar, o dönemdeki arkeoloji metodlarını kullanarak buluntuların etiketlenmesi, haritalanması ve rekonstrüksiyonu konularında öncü oldu. Dieulafoy’un çalışmaları, birçok eserin Fransa’ya gönderilerek Louvre Müzesi’nde sergilenmesini sağladı. Müzede, Dieulafoy’un adını taşıyan iki oda bulunmaktadır. Dieulafoy, zaman kazanmak için erkek kıyafetleri tercih ettiğini ve bu sayede daha fazla çalışma süresine sahip olduğunu belirtmiştir.
4- Gertrude Bell (1868- 1926)“Mezopotamya Arkeolojisinin Annesi” ve “Çölün Taçsız Kraliçesi” gibi unvanlarla tanınır; Türkiye, Suriye ve Irak’ta bir dizi kazı çalışması gerçekleştirdi. Bell, sonrasında Irak’ın politik geleceğini şekillendiren bir figür haline geldi ve aynı zamanda bir politik görevli ve casus olarak da faaliyet gösterdi. 1926’da Irak Antik Eserler Müdürü olarak atandığında Bağdat’ta Irak Arkeoloji Müzesi’nin kurulmasına öncülük etti. Bell, tarihi eserlerin bulundukları ülkede kalması gerektiğine inanan bir hareketin içinde yer aldı ve bu amaçla çaba gösterdi.
5- Harriet Boyd-Hawes,(1871 – 1945) Amerika’nın önde gelen Klasik arkeologlarından biriydi. Kariyerine başladığında, erkek egemen arkeoloji alanında bir kadın olarak kabul görmekte zorlandı ve Atina’daki arazi çalışmalarına katılmasına izin verilmedi. Bunun üzerine, kararlılığıyla tanınan Harriet, Girit’te çalışmaya yöneldi. Burada, dünyanın ilk Minos Uygarlığı yerleşimlerinden biri olan Gournia dahil olmak üzere birçok önemli arkeolojik alanı keşfetti. Ayrıca, Yunanistan’da büyük ölçekli bir arkeoloji projesini yöneten ilk kişi oldu. Kazı sırasında, yerel kadın ve erkek işçilerle birlikte çalışarak, toplulukla daha yakın bir ilişki kurdu. Harriet’ın bulgularını içeren kazı raporu, bugün hala arkeoloji literatüründe önemli bir kaynak olarak kabul edilmektedir.
6- Jacquetta Hawkes (1910-1996)İngiltere, İrlanda ve Filistin’deki arkeolojik kazılarda edindiği deneyimlerle tanınan önde gelen bir kamu arkeoloğu olarak yükseldi. Onun perspektifi, arkeolojik bulguları insanî boyutta değerlendirmeye odaklanarak, disiplini daha derinlemesine anlamaya çağrıda bulundu. Özellikle, Minos Uygarlığı’nın kadın liderler tarafından yönetilmiş olabileceği teorisini ileri sürmesi, dikkatleri çekti. Minos sanatında barışçıl ve doğa sevgisine dayalı motiflerin sıklığı, savaş ve şiddet betimlemelerinin ise nadir olması, Hawkes’ın bu iddiaya varmasını destekledi. Bu düşüncesini geniş kitlelere ulaştırmak için yazılar, televizyon programları ve radyo yayınları gibi çeşitli medya araçlarını etkin bir şekilde kullandı. Böylece, kamu arkeolojisinin çeşitli iletişim kanallarını kullanarak bilinirliğini artıran öncülerden biri oldu.
7- Kathleen Kenyon (1906-1978) arkeoloji sahasında çığır açan bir isim olarak tanınır. Oxford Üniversitesi Arkeoloji Topluluğu’nun ilk kadın başkanı olması, kadınların akademik alandaki rolünü güçlendirmiş ve ilham vermiştir. Kenyon, çalışmalarında Mortimer Wheeler gibi tanınmış isimlerle birlikte çalışarak kapsamlı bir deneyim elde etmiştir.
Orta Doğu Neolitiği konusundaki uzmanlığıyla, Kenyon önemli bir etki yaratmıştır. Özellikle 1952-58 yılları arasında Jericho ve Bangalow’da yaptığı kazılar, bu alandaki bilgimizi derinleştirmiştir. Bazılarına göre, Kenyon 20. yüzyılın en etkili kadın arkeologudur ve bu itibarını titiz çalışmalarına borçludur.Jericho’nun bilinen en eski yıl boyu yerleşimi olarak tanınmasında Kenyon’un çalışmalarının rolü büyüktür. Kenyon, stratigrafiyi ön planda tutarak kazı yöntemlerini geliştirmiş ve bu alanda önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Ayrıca, seramik tipolojisi konusunda yeni metodlar geliştirerek, arkeolojik buluntuların sınıflandırılmasında ve anlaşılmasında önemli katkılarda bulunmuştur. Kenyon, akademik hayatında da etkin bir rol oynamış ve profesörlük gibi yüksek pozisyonlarda başarılı bir şekilde devam etmiştir.