2019 yılında Covid-19 nedeniyle ilan edilen Pandemi, dünyada yeni bir çağın başlangıcını müjdeledi. Bu yeni dönem, önceki çağlardan farklı bir durumu beraberinde getiriyor. Yeni çağ, dünyayı sadece oyunun kurallarının değil, oyunun kendisinin de değişeceği bir sürecin beklediği bir dönem olarak tanımlanıyor.
Bu dönemde, tüm kavramlar yeniden tanımlanarak yeni anlamlar kazanacak. Pandemi süreci, bu yeni anlamların hayata geçişine de zemin hazırladı. 2025 yılı itibarıyla, yeni çağ tüm dünyada resmen başlamış olacak. Böylece, hayatın diğer alanlarına dair tanımlar da yeniden şekillenecek ve bu yeni anlayışlar günlük yaşamda yer bulacak.
Kavramların tanımındaki değişiklik, en fazla devlet yönetimlerini etkileyecek. Yeni çağda, devlet yönetimlerini çeşitli yönetim teknikleri, sistemleri ve stratejik uygulamalar bekliyor. Bu dönüşüm, binlerce yıldır süregelen mevcut anlayışların köklü bir şekilde değişmesine yol açacak. Geçmişteki tüm eski stratejiler, taktikler, politikalar ve devlet yönetimi uygulamaları tarihe karışacak.
Yeni çağda devlet yönetiminde en önemli değişim gerektiren konu, devlet aklıdır. Devletler, Birinci Dünya Savaşı dönemindeki düşünce yapılarıyla yönetilmemelidir. Günümüzde, yüzyıllardır uygulanan politikaların arka planı net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, daha sağlam ve dost-düşman ülkelerin alışık olmadığı yeni politika ve stratejilere ihtiyaç duyulmaktadır. Aksi takdirde, dünya artık “demokrasi getiriyoruz” diyerek başlatılan askeri harekâtların gerçek amacını bilmektedir. Devletlerin üst akılları, yüzyıllar boyunca sahip oldukları her şeyi cömertçe tekrar tekrar kullandılar. Bu tekrarlar o kadar fazla oldu ki, her şey açığa çıkmış durumda. Bu nedenle, yenilenmiş ve yeni çağın gereklilikleri doğrultusunda yeni strateji, politika ve akla ihtiyaç vardır. Yenilenmeyen her şey sonunda yenilmeye; yenilenmeyen bir devlet aklı ise devletini ve ülkesini zayıflatmaya mahkûmdur.
Devlet yönetimiyle ilgili her şeyin değişmesi gerekmektedir. Öncelik sıralaması yapacak olursak, öncelikle devlet aklının, ardından da devlet kültürünün dönüşmesi şarttır. Bu iki kavramdaki değişim, devlet yönetiminin diğer alanlarındaki dönüşümü tetikleyecek ve gelişimi bu değişimle birlikte ilerletecektir.
4.0 devrimiyle birlikte dünya genelinde yönetim anlayışında önemli bir değişim yaşandı. Artık insanların fiziksel güçlerinden ziyade zihinsel yeteneklerinden yararlanılması gerektiği kabul ediliyor ve bireylerden basit üretim yerine katma değeri yüksek, yenilikçi teknolojiler geliştirmeleri bekleniyor. Devlet yönetimlerinde de yenilikçi bir yaklaşımın benimsenmesi zorunlu hale gelmiştir. Geçmişteki hantallığın geride bırakılması, daha hızlı karar alma süreçlerinin oluşturulması ve yönetimsel denetimlerin titizlikle uygulanması gereken bir anlayışa ihtiyaç vardır. Bu tür bir zihniyete sahip devlet yöneticileri, kısa süre içinde süper güç haline gelebilirken, diğer ülkeler ise bu süper güçlere bağımlı kalmak zorunda kalacaklardır.
Sonuç olarak, yeni çağın getirdiği değişimleri göremeyen ve bu değişimleri anlamakta zorlanan ya da güç ve makamın keyfini süren devlet akılları, bu dönüşümü gerçekleştiremezlerse, ülkeleri için olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Eski çağın egemen olduğu devlet akıllarının son görevi, bu değişimi başarıyla gerçekleştirmek ve bu görevi yeni çağın zihniyetine sahip, yetkin devlet akıllarına devretmek olmalıdır. Aksi takdirde, bu değişimi ve gelişimi başaran devletlerin hızla süper güç haline gelmelerine tanık olacak ve onlara bağımlı kalmak zorunda kalacaklardır.