Emrihan AYDIN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Türkiye İlk Yüzyılında Neden Kalkınamadı?

Türkiye İlk Yüzyılında Neden Kalkınamadı?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Birinci Cihan Harbi, 1900’lü yıllarda planlanmış ve harita üzerinde yerler emperyalist güçler arasında paylaştırılmıştı. Bu plana göre Osmanlı İmparatorluğu parçalanacak, Türkler Orta Karadeniz bölgesine yerleştirilecekti; diğer tüm topraklar ise paylaşılacaktı. Bu paylaşımlar, teokratik nedenlere dayanıyordu. İstanbul’daki Ayasofya, İncil’deki yedi kilise Ege’de, Ay hattı ise Akdeniz’deydi. Ayrıca, petrol kaynaklarını ele geçirmek de önemli hedefler arasındaydı. Emperyalist güçlerin denizaşırı ülkeleri işgal edebilmesi için büyük askeri gemilerin yakıta ihtiyacı vardı ve bu gemilerin yakıtı, yani petrol, kritik bir öneme sahipti. Petrolde Osmanlı’nın sınırları içindeydi, ele geçirilmeliydi.

Ancak Birinci Dünya Savaşı sonrasında, özgürlük ve bağımsızlık arzusunu taşıyan Türkler, seneler önce yapılan planları altüst ederek belirledikleri Misak-ı Milli sınırlarının büyük kısmına ulaşarak Anadolu coğrafyasına hâkim oldular. Bu emperyalist güçler için beklenmedik bir direnişti. Ortaya bir sonuç çıkmıştı, Türklerin coğrafyası ne olursa olsun askeri olarak işgal edilemeyeceği ve bağımsızlıklarının ellerinden alınamayacağıydı. Bu sonuçla birlikte Churchill, Türkiye’yi zayıf bırakma stratejisi izlemeye başladı. Winston Churchill’in bu konudaki sözü de durumu özetler: “Türkiye zayıflarsa sulayın, güçlenirse budayın.”

Her ne olursa olsun, yapay gündemlerle ve algılarla toplumun kalkınmasının önüne geçilmeye çalışıldı. Atatürk’ün ölümüyle birlikte bu plan hayata geçirildi ve İkinci Cihan Harbi sonrasındaki Marshall yardımlarıyla hız kazandı. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş, sağlıklı bir şekilde gerçekleşmedi. Toplumun tarihiyle bağı kesildi ve gerçek tarihin yerini yanlış bilgiler aldı. Sonrasında eğitim sistemi bozuldu ve bürokratik vesayet oluşturularak stratejinin tüm taşları yerine oturtuldu.

Bu süreçte, sürekli kamuoyunda oluşturulan algılarla oyalanan bir toplum kültürü yaratıldı. Dini ve milli değerler üzerinden toplum kutuplaştırılarak algıların kök salması sağlandı ve bu başarıyla gerçekleştirildi. Böylece Türk toplumu, kendi içinde birliği yakalayamayan ve hemen hemen her konuda, bilgisi olmasa dahi, kutuplaşarak tartışan bir hale geldi. Teknolojinin ilerlemesiyle sosyal olarak aile yapısı, ahlaki değerler ve öz kimlik yok edildi.

Ekonomi, sosyal, yönetimsel ve kültürel cephelerde verilen savaşlarla Türkiye’nin kalkınması engellendi. İlk yüzyılda Türkiye, birçok sorunla karşı karşıya kalarak kalkınamadı. Ekonomik krizler, sorunların başında geldi. Kalkınmayı engelleyen ve toplumu zayıflatan, Cumhuriyetin ilk yüzyılında yaşanan ekonomik krizler şöyledir: 1946, 1958, 1960, 1974, 1980, 1982, 1990, 1994, 2001, 2008-2012, 2018 ve 2021 yıllarında meydana geldi. Ekonomik krizlerin birçok alanda yıkıcı sonuçları oldu. Toplumun ekonomik olarak zayıflaması, yönetimi sorgulayamaması, kalkınma ve refah seviyesinin çok düşük kalmasına sebep oldu. Sonuç olarak ekonomik krizle boğuşan bir devlet yönetimi tüm enerjisini krizden kurtulmaya harcadı ve kriz dönemlerinde kalkınmaya dair tüm planlar askıya alındı.

Yönetimsel vesayeti oluşturmak amacıyla gerçekleştirilen askeri darbeler, tarihteki yerini almıştır. İlk askeri darbe 27 Mayıs 1960’da, ardından 12 Mart 1971’de askeri muhtıra, 12 Eylül 1980’de darbe, 28 Şubat 1997’de irticaya karşı başlayan ordu ve bürokrasi merkezli süreç ve 15 Temmuz 2016’da askeri kalkışma yaşanmıştır. Her bir askeri darbe ve müdahale, ülkenin kalkınmasını engellemekle kalmayıp, o zamana kadar gerçekleşen kalkınmanın da gerilemesine neden olmuştur.

Bu süreçte fakirleşen toplum daha da fakirleştirilmesi de ayrı bir strateji olarak öne çıktı. Türk Lirasının değerinin düşürülmesiyle toplum daha da yoksullaştırıldı. 1946, 1958, 1970, 1979, 1980, 1994 ve 2001 yıllarında yaşanan devalüasyonlar, toplum ve ülke açısından ağır sonuçlar doğurdu.

Algılarla oluşturulan yapay gündemlerin yanı sıra, ilk yüzyılda meydana gelen doğal afetler de, yarattığı ekonomik, sosyokültürel ve diğer sonuçlar bakımından kalkınma yolunda yıkıcı etkiler yarattı. Türkiye’nin ilk yüzyılında meydana gelen büyük depremler şunlardır: 13 Eylül 1924 Horosan Depremi, 7 Mayıs 1930 Hakkari Depremi, 1939 Erzincan Depremi, 20 Aralık 1942 Niksar-Erbaa Depremi, 20 Haziran 1943 Hendek Depremi, 27 Kasım 1943 Tosya-Ladik Depremi, 1 Şubat 1944 Bolu-Gerede Depremi, 28 Mart 1970 Gediz Depremi, 19 Ağustos 1966 Varto Depremi, 6 Eylül 1975 Lice Depremi, 1976 Çaldıran Depremi, 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi, 12 Kasım 1999 Düzce Depremi, 1 Mayıs 2003 Bingöl Depremi, 23 Ekim-9 Kasım 2011 Van Depremi, 24 Ocak 2020 Sivrice Depremi ve 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremi. Bu depremler sonucunda milyonlarca insan hayatını kaybetti ve birçok alanda olumsuz etkiler meydana geldi.

Türkiye, ilk yüzyılını kaybetti. İkinci yüzyılının başında yeni bir çağın başlaması ve dünyada düzenin yeniden inşa edilmesi fırsatını değerlendirerek yeniden ayağa kalkabilir. Bu fırsatı iyi kullanırsa, ikinci yüzyılında süper güçlü bir ülke haline gelebilir. Yeni çağın başında tüm ülkeler başlangıç noktasında ve aynı seviyede. Bu fırsat iyi değerlendirilirse kalkınmamak için hiçbir neden bulunmamaktadır. Bunun için devlet yönetim sisteminin ve bu sistemi yürüten kadroların liyakatli olması gerekmektedir. Tıpkı dünya düzeninin yeniden kurulması gibi, iç cephenin, yani devlet yönetim sistemi ve yönetim kademesinin tamamının yeniden yapılandırılması şarttır. İkinci yüzyılda başarı ancak bu şekilde elde edilebilir.

Türkiye İlk Yüzyılında Neden Kalkınamadı?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!