Emrihan AYDIN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Tarihimizdeki Liyakatsizliğin Fotoğrafı

Tarihimizdeki Liyakatsizliğin Fotoğrafı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir ülkede sorun varsa bilin ki orada liyakatsizlik baş göstermiştir ve sorun liyakatsizliğin sonucudur. Bazı argümanlar vardır ki, sadece o ülkeyi küçük düşürmekle kalmaz; sonsuza kadar tarihinde leke olarak kalır. Osmanlı İmparatorluğu’nun 32. padişahı ve 111. İslam Halifesi Sultan Abdülaziz’in yukarıda yer alan fotoğrafı da tarihe kara leke olarak geçen şeylerden birisi oldu.

Osmanlı’nın son zamanlarında liyakatsizlik iyice ayyuka çıkmıştı. Liyakatsizlik doğru sistemi bozmuş ve Osmanlı dünyanın gerisinde kalmaya başlamıştı. Bu durum Sultan Abdülaziz’in 1867 yılında gerçekleştirdiği ve 47 gün süren Avrupa seyahatinde tüm devlet ricali tarafından görülmüştü. Seyahatte bulunan II: Abdülhamid’de bu durumu fark etmiş ve tahta çıktıktan sonra izlediği denge politikası ile Osmanlı’nın yıkılma sürecini uzatmak üzere yönetim sergilemiştir. Dünyanın gerisinde kalırsanız ve daha da önemlisi yönetim düzeniniz bozuksa yıkım kaçınılmaz bir son olur. Acaba II. Abdülhamid, dünyanın gerisinde kaldığını gördüğü için mi yıkımı uzatmak için yönetim sergiledi yoksa Osmanlı’nın yönetim sistemine güvenmediği için mi denge politikası yürüttü? Bunu bilemeyiz. Bu durum da konumuz değil. Gelelim fotoğrafın hikayesine. Çok net cevap verelim, bu fotoğrafın hikayesi bilinmiyor. Fakat bilinen şey şu; Abdülaziz 30 Mayıs 1867’de hal ediliyor ve 4 Haziran 1867’de 46 yaşında intihar ediliyor. Daha doğrusu intihar ettiği iddia ediliyor.

30 Mayıs ile 4 Haziran 1867 tarihleri arasında çekildiği kesin olan fotoğraf, hal edilmiş olsa da Osmanlı’nın 32. Padişahı ve 112. İslam Halifesi Sultan Abdülaziz’dir. Bir padişahla kim olursa olsun bu şekilde fotoğraf çektirmesi Osmanlı’da olabilecek bir şey değildir. bu sebeple bu fotoğrafla sadece Abdülaziz değil aynı zaman Devlet-i Aliye aşağılanmıştır ve tarihte yüz karası bir argümandır. Fotoğraftaki bengedanların kim oldukları, ne görev yaptıkları ve nasıl bir saikle böyle bir poz verdikleri bilinmiyor. Bu fotoğrafı çektirmeye karar veren kim, Abdülaziz’e o kıyafetleri giydiren kim, fotoğrafçıyı kim ayarladı ve diğer detayların hiçbiri bilinmiyor. Bilinen şey iki bengedanın laubali şekilde Osmanlı padişahı ile böylesine saçma bir pozu vererek fotoğraf çektirmiş olmaları.

Eğer ki liyakatli devlet ricali mevcut olsaydı, hal edilmiş bile olsa Osmanlı Padişahını böylesine küçük düşürecek bir harekete engel olunurdu. Bunu yaptıranların düşman ya da düşman iş birlikçisi olduğu kesin ama hal edilen bir padişahın etrafında hiç mi devletine bağlı bir rical bulunmaz?

Hani derler ya liyakatsizliğin resmini yapabilir misin? Resmini yapamayız belki ama fotoğrafını gösterebiliriz. Bir devleti yıkan şey liyakatsizliktir. Diğer sebepler ise liyakatsizlik temeli üzerinde yükselenlerdir. Liyakat bir devletin temelindeki en önemli unsurdur. Eğer liyakat bozulursa, ilk düğmenin yanlış iliklenmesi misali, her şey yanlış yapılmaya başlar; sonunda yönetim bozulur, devlet bozulur ve devlet yıkılır. Tarihte yıkılan devletlerde de görülen durum budur.

Liyakatın olduğu yerde bozuk sistem düzelir; olmadığı yerde ise sağlam sistem bozulur.

Türkler tarih boyunca kurdukları 16 devlet ve nihayetinde 17.si olan Türkiye Cumhuriyeti ile tarihte, devlet yönetimine dair ciddi bir birikime sahiptir. Bu sahipliği olumlu yönde kullanarak devlet yönetiminde kullanmaları içten bile değilken, tarihi yok sayarak yönetime devam etmeleri inanılır gibi değil. Nice devletler olmayan tarihleri ya da tarihlerinden olmayanlarla algı oluşturup yönetimde başarılı şekilde kullanırken, Türkiye’nin elindeki argümanlardan faydalanmaması çok acı. Bu sorunun kaynağı yine liyakatsizliğe dayanıyor aslında. Birinci Cihan Harbi ile Osmanlı’nın tamamen yıkılacağı ve kendilerince kutsal sayılan kadim Anadolu toprakları emperyalist ülkelerin eline geçecekti. Ama hesap etmedikleri Türklerin bağımsız yaşama istekleriydi. Atatürk ve bir grup silah arkadaşıyla birlikte bağımsızlık ateşini yaktı ve halkın desteği ile Türkiye Cumhuriyeti’ ni kurdu. Verilen kurtuluş mücadelesi emperyalist ülkelere çok önemli bir şey öğretmişti. Türkleri inandıkları İslam’dan saptırarak dezenformasyona uğrat ve ortaya çıkan yalan yanlış din ile halkı uyuştur. Böylece Türkiye’yi sürekli yaralı bırakmak arzusuna büründüler. Ne ölecekti ne de tam sağlığına kavuşacaktı Türkiye. Bunu yapabilir miydiler? Maalesef yaptılar. Atatürk dönemi sonrasında kurulan yönetimsel vesayetle Türkiye’yi yaralayıp sonsuza kadar yaralı olmasını sağlayacak planın adımını attılar. Yani liyakatsizliği kronik hale getirmek için de atılması gereken ilk adım liyakatsiz bir yapı oluşturmaktır.

Liyakatsizliğin panzehiri nedir?

Liyakatsizliği ortadan kaldıracak çare denetimdir. Ama devlet ölçeğinde denetim denildiğinde usul esasında yapılan denetimlerden bahsetmiyoruz. Zaten usul esasında yapılan denetim mevcut. Ama yönetimsel boyutta yapılan denetim olmadı ve günümüzde de yok. Yönetimsel denetim ile devlet yönetiminin stratejik ve operasyonel boyuttaki denetimi ile yönetimin makro ve mikro ölçekteki tüm süreçleri denetlenebilecektir. Devlet yönetimi sadece siyasi denetim ile seçimden seçime olan ve halkın seçimi ile yapılan denetim, günümüz koşullarında artık çok sığ kalmaktadır. Çünkü yönetimsel denetim, devlet yönetiminde “neden, niçin, nasıl” gibi sorgulamalar yapar, fayda maliyete bakar, fırsat maliyetine, performansa ve verimlilik gibi nesnel kriterlerle yapılır. Böyle olunca da gözden kaçma, sehven gibi kelimeleri barındırmaz içinde.

Eğer ki yönetimsel denetim gerçek manada tarafsız, bağımsız ve siyaset üstü şekilde gerçekleştirilirse devlette liyakatsizlik yaşanmaz. Ortaya da yukarıdaki gibi tarihe kara bir leke olarak geçen fotoğraflar gibi izler bırakılmaz. Yukarıdaki fotoğraf Türklerin sonsuza dek alnına sürülmüş kara lekedir; temizlenmesi çok zor olan.

Devletler arası mücadelelerde her zaman silah, top, tüfek gibi askeri yöntemlere başvurulmaz. Bazen öyle bir şey yapılır ki, acısı ne yaparsanız yapılsın yüzyıllarca çıkmaz. Yaşananlar için düşmanları suçlayamazsınız. Çünkü düşmanın yapması gereken tam olarak da budur. Ama içinizdeki yapıyı, sistemi ve devlet ricalini suçlayabilirsiniz. Çünkü kalenizin yapı taşı bunlardır. Kaleniz ne kadar güçlü olursa düşman, düşmanlığını o kadar yapamaz. Devletler içe dönüp, yapılarını güçlendirdiği ölçüde düşmanların işi o derece zorlaşır.

Tarihimizdeki Liyakatsizliğin Fotoğrafı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!