Emrihan AYDIN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Sivil Toplumun Kaybolan Özü: Yeni Bir Dönem İhtiyacı

Sivil Toplumun Kaybolan Özü: Yeni Bir Dönem İhtiyacı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sivil toplum kuruluşları, yasama, yürütme ve yargıdan sonra, dördüncü erk olarak katılımcı yönetimin bir gereği olarak demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarıdır. Gerçekten misyonunu yerine getiren bu kuruluşlar, toplum ile devlet arasında önemli bir iletişim köprüsü işlevi görmektedir. Ancak son yıllarda, sivil toplum örgütleri, toplum ile devlet arasında bir amaç taşıması gereken yapılar olmaktan çıkıp, çeşitli çıkarlar için birer araç haline dönüşmüştür.

1990’lı yıllarda başlayan bu bozulma, günümüzde sivil toplum anlayışının yüzeyselliğe hapsolmasıyla sonuçlanmıştır. Sivil toplumun ruhu ve özü kaybolmuş, bu durum da sivil toplumun ülke içindeki işlevini zayıflatmıştır. Şu anda ülke, bu eksiklikle ilerlemekte ve sivil toplumun yokluğu ülkeye önemli kayıplar yaşatmaktadır.

Bir ülkenin kalkınması, bileşik güç ile mümkündür. Bileşik güç, devlet, sivil toplum ve özel sektörden oluşan bir bütündür. Yeni çağda ülkelerin kalkınması, bu üç paydaşın bir araya gelerek güçlerini birleştirmesiyle gerçekleşecektir. Bu bütünde sivil toplum, özel sektör ve devlet arasındaki iletişim kanalı olmanın yanı sıra, her iki paydaşın kontrol mekanizması işlevini de üstlenecektir.

Ülkemizdeki işlevsiz, hedeflerinden sapmış veya olumsuz amaçlara hizmet eden sivil toplum kuruluşlarının acilen kapatılması ve ülkenin sivil toplum alanındaki olumsuz durumdan kurtarılması gerekmektedir.

Yeni çağ öncesi son dönemler…

2025 yılı itibarıyla yeni çağa geçiş süreci tamamlanacak ve yeni çağ tam anlamıyla başlayacaktır. Bu nedenle, hazırlık ve altyapı çalışmalarının bir an önce tamamlanması önemlidir. Sivil toplum alanında işlevsiz STK’ların hızla tasfiye edilmesi ve gerçek amaçlara sahip yeni sivil toplum kuruluşlarının kurulmasının teşvik edilmesi gerekmektedir. Bu sorumluluk da devlete aittir.

Bir devlet yönetiminde, toplumun devletin eylemlerine sessiz kalması, bu eylemleri kabul ettiği veya içselleştirdiği anlamına gelmemelidir. Özellikle Türk toplumunun genellikle olayları sessizce izleyip, gerektiğinde sert tepkiler verebilen bir kültüre sahip olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, devletin gerçekleştirdiği çalışmalarda toplumun her kesiminden geri bildirim alması son derece önemlidir. Bu geri bildirimler, ancak sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sağlanabilir. Ancak mevcut durumda, sivil toplum kuruluşları gerçek amaçlarından saparsa, devlet kademesinden beklentiler doğrultusunda hareket edecekleri veya hoş görünmek adına gerçek geri bildirimleri vermekten kaçınacakları için bu durum sorun yaratacaktır. Devlet yöneticileri de bu yanıltıcı geri bildirimlere dayanarak her şeyi doğru yaptıklarını düşünecek ve sonuçta ülke kaybedecektir. Bu tür durumlar, sivil toplumun da özünden uzaklaşmasına yol açar. Özünden kopması, devleti yanlış yönlendirecek ve nihayetinde herkes kaybetmiş olacaktır. Bileşik güç, bu süreçte görevini yerine getirememiş olacaktır.

Sonuç olarak, ülkenin kalkınma modelinde önemli bir paydaş olan sivil toplumun bir an önce özüne dönmesi ve gerçek anlamda toplumun yararına çalışacak bir yapıya kavuşması gerekmektedir. Bu sorumluluk devlete aittir ve devlet, yeni kurulacak sivil toplum kuruluşlarını titizlikle denetleyerek özlerinden kopmamalarını sağlamalıdır. Aksi takdirde, amacından uzak, sadece belirli işlevleri yerine getirmek için var olan temsili yapılar olarak kalmaya devam edecek bir sivil toplum anlayışı ortaya çıkacaktır. Oysa yeni çağda, sivil toplumun özünde aktif olanlar başarıya ulaşacaktır. Bu durumu sağlamak da devletin temel görevlerinden biri olmaya devam edecektir.

Sivil Toplumun Kaybolan Özü: Yeni Bir Dönem İhtiyacı
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!