Bir devlet adamı, anonim bir kimlik taşır; tuttuğu takım, özel hayatı ve aleni kişisel programları olamaz. Bu durum, içsel bir yaşam sürmesine rağmen, devlet adamı olmanın gerekliliğidir. Devlet adamı, kendini devlete adamak demektir. Kendini devlete vakfetmek, birçok şeyden feragat etmeyi gerektirir. Bu nedenle, anonim bir kimlik benimsemek zorunludur. Elbette birey olarak özel bir hayatı olacaktır, ancak bu hayat kapalı kapılar ardında yaşanmalı ve dışarıya yansıtılmamalıdır. Aksi davrananlar, devlet adamının ne anlama geldiğini anlayamamış ve anlayamayacak olan liyakatsizlerdir. Bu tür hatalarda ısrar ediliyorsa, görevden alınmaları kaçınılmazdır.
Devlet adamı olmak, büyük bir sorumluluk taşır. Hayatını devlete adamak ve özel hayattaki birçok şeyden vazgeçmek gerekir. Eğer bu fedakarlıklar yapılabiliyorsa, devlet kademesinde görev alınmalıdır. Tarihteki başarılı devlet adamları, özel hayatlarının büyük bir kısmından feragat ederek kendilerini devlete ve millete adamışlardır. Bu, olması gereken bir durumdur. Aksi takdirde tarih, bu durumu başarısızlık olarak kaydedecektir.
Liyakat, yeni çağda sadece bir işi yapabilme yeteneğinden ibaret değildir. Liyakat, teknik bilgiyle birlikte kişilik özelliklerinin de yeterliliğini gerektirir. Bir devlet adamının liyakat ile liyakatsizlik arasındaki ince çizgi, teknik bilgi değil, kişilik özelliklerindeki yeterliliktir. Eğer birinin teknik bilgisi varsa ama kişilik özelliklerinde sorunlar bulunuyorsa, o kişi devlet adamı olamaz. Kişilik özellikleri arasında en önemli olanı ise duygusal yeterliliktir. Duygusal yeterlilik, kişinin devlet adamı olma yetisini, davranışları, psikolojisi ve duygusal durumu ile sürdürebilmesidir. Devlet adamının anonim olması gerekliliği de bu bağlamda önemlidir. Anonim olmak, yani kendini devlete adamak, özel hayattan birçok fedakârlık yapmayı gerektirir ve bu zor bir karardır. Herkes bu sorumluluğu layıkıyla yerine getiremez. Bu, bireysel bir karar değil, ailenin de dahil olduğu bir süreçtir. Çünkü özel hayattaki fedakarlıklar en çok aileyi etkiler. Dolayısıyla, devlet adamının yaşam standardı ve şekli ailesiyle de bağlantılıdır.
Devlet adamının özel hayatı, kapalı kapılar ardında yaşanmalı ve kamuoyundan uzak durulmalıdır. Bu yönüyle devlet adamları, siyasetçilerden farklıdır. Siyasetçilerin halka yakın olması gerekirken, devlet adamları özel hayatları itibarıyla daha kapalı bir yaşam sürmelidir. Devlet adamı, halkın içinde olmalıdır; ancak özel hayatını halkın içinde yaşamamalıdır. Duygusal olarak benimsediği konularda düşüncelerini dile getirmemeli, dini, siyasi, spor gibi konularda ketum olmalıdır. Düşüncelerini kimseyle paylaşmamalı veya tartışmalara girmemelidir. Ayrıca, devlet adamının ailesinin de bazı sorumlulukları vardır. Aile bireyleri, devlet adamını temsil ettiklerini unutmamalı ve toplum içinde ona göre hareket etmelidir. Halkın tepkisini çekecek kibirli, üstten bakan, egolu ve kendini beğenmiş tavırlardan kaçınmalıdırlar. Bu açıdan, devlet adamı rolü tüm aileye sorumluluk yükleyen bir görevdir.
Devlet adamları, her koşulda siyasi erki değil, devleti temsil ettiklerini unutmamalıdır. Bireysel çıkar kaygısıyla hiçbir devlet adamı siyasi arenaya kaymamalıdır. Eğer siyasi bir rol üstlenmek istiyorlarsa, devlet adamı görevinden istifa ederek siyasete geçmelidirler.
Devlet adamı genellikle görevini kamuoyu önünde yapmaz. Kamuoyunda bulunması gereken durumlar, amirlerinin onayı ile gerçekleşmelidir. Aksi takdirde, düşünce, duygu ve yorumlarını kamuoyu önünde ifade etmemelidir.
Sonuç olarak, devlet için önemli olan liyakat, yalnızca bir işi yapabilme yeteneği değil, aynı zamanda duygusal yeterlilik de gerektirir. Devlet, sadece görevini yerine getiren bir rol model oluşturmakla kalmamalı, bireysel çıkarlar uğruna devlet adabından sapmamalıdır. Her zaman devlet yönetim kültürü çerçevesinde kalması önemlidir. Ayrıca, devlet adamının ailesinin de bu temsil görevini üstlendiği unutulmamalı ve devlet odaklı, anonim bir yaşam tarzı benimsenmelidir.