Kurumsallaşma, uzun bir süredir iş dünyasında tartışılan bir kavram olmasına rağmen, uygulamada oldukça nadir karşılaşılan bir olgudur. 1990’lı yıllarda Amerika’dan ülkemize gelmiş olan bu kavram, özü ve anlamı tam olarak anlaşılamadığı için yüzeysel uygulamalarla özünden uzaklaşmıştır. Ancak, özden uzaklaşmanın, bir daha asıl özün yakalanamayacağı anlamına gelmediği unutulmamalıdır. Gerçek anlamda kurumsallaşmanın yaygınlaşması ve iş dünyasında uygulanabilmesi için elbette bazı çabalar gerekmektedir. Bu sorumluluk, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları ve yönetim alanında çalışan profesyonellere düşmektedir.
Kurumsallaşmanın özünden uzaklaşmasının en önemli nedenlerinden biri, ülkemizin iş dünyasına yatkınlık göstermeyen genetik yapısıdır. Yüzyıllar boyunca savaşlarla ve tarım-hayvancılıkla uğraşan Türklerin genetik kodunda bu üç meslek ön plandadır. Ticaret ve iş dünyası ise daha çok gayrimüslim topluluklar tarafından yürütülmüştür. Türkler, Cumhuriyetin ilanıyla birlikte yerli girişimcilerin teşvik edilmesiyle iş dünyasıyla tanışabilmiştir. Dolayısıyla, iş dünyasıyla olan bu tanışıklık sadece 100 yıllık bir geçmişe sahiptir; oysa dünya genelinde bu konu binlerce yıllık bir geçmişe sahiptir. Bu nedenle, bu coğrafyanın insanları iş dünyası ve girişimcilikte dünya ile kıyaslandığında oldukça geridedir. Bu durum, iş dünyası ve girişimciliğin özünü anlamaktan ziyade, daha çok şekilciliğe yönelmelerine neden olmuştur. Kurumsallaşma da bu şekilciliğin ötesine geçememiştir. Dışarıdan bakıldığında veya sohbetlerde kurumsallıkla övünen şirketlerin içyapıları, çoğu zaman düzensiz bir yönetim anlayışından farksızdır; bu, parlak bir kabuğa sahip ama içi bozuk bir meyveye benzemektedir.
Kurumsallaşmanın tam olarak anlaşılamamasının temel nedenlerine baktığımızda, iş dünyasının kurumsallaşmayı öğrenme yollarının önemi ortaya çıkıyor. Kurumsallaşma ülkemize geldiğinde, bu kavramı iş dünyasına kimlerin tanıttığı, hangi sivil toplum kuruluşlarının bu konuda gerçekten fayda sağlayan çalışmalar yaptığı ve idarenin kurumsallaşmayı teşvik edip etmediği gibi sorular önem kazanıyor. Sivil toplum kuruluşlarının görevlerinden biri, bulundukları toplumu gelişmeler hakkında bilgilendirmek ve bilinçlendirmektir. İş dünyasına yönelik faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları da, kurumsallaşma konusunda üyelerini ve iş dünyasını bilinçlendirme görevini üstlenmelidir. Eğer kurumsallaşma kavramı iş dünyasında tam olarak anlaşılamıyorsa, bu durum mesleki birlikler, odalar ve sivil toplum kuruluşlarının eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Cumhuriyet dönemiyle birlikte girişimciliğin başlaması ve bunun sonucunda yaşanan zenginleşmeler, yatırım tercihlerini şirketlere değil, şirket sahiplerine yönlendirmiştir. Yani girişimler kâr sağlamakta ve bu kazançlarla girişimciler servet transferi yaparak zenginleşmektedir. Oysa işin özü, şirket kazançlarının yeniden şirkete yatırım yapılmasıyla büyüme sağlamasıdır. Şirket sahibinin zenginleşmesi için şirketin çalışması gerektiği düşüncesi yanlıştır. Şirketler, büyümek, daha fazla istihdam sağlamak ve ülkeye katma değer yaratmak amacıyla kurulmuş tüzel kişiliklerdir. Dış görünüşü güzel olan, ancak iç yönetimi zayıf olan tüzel kişilikler değildirler. Günümüzde “kurumsal bir şirketiz” diyen birçok kesim, gerçekte kurumsallaşma modelini tam anlamıyla uygulamamaktadır. Elbette tam anlamıyla kurumsal olan şirketler mevcuttur, ancak bunlar oldukça azdır. Şirketlerin fiziksel varlıkları, ticari unvanlarının büyüklüğü, internet üzerindeki durumu ve şirket sahibinin zenginliği, kurumsallaşma açısından pek de önemli değildir; kurumsallaşma bu unsurlarla tanımlanamaz.
Kurumsallaşma, şirketlerin kendi kimliklerini tam anlamıyla kazanmaları sürecidir. İnsanların çocukluk dönemlerinde kişiliklerini geliştirmeleri için ebeveynlerinin çaba göstermesi gerektiği gibi, işverenlerin de şirketlerinin kimliğini oluşturmak için gayret göstermeleri gerekmektedir. Bu çabanın adı kurumsallaşmadır. Her şirketin, tıpkı bireyler gibi, kendine özgü bir kişiliği olduğu ve bu kimlikleri doğrultusunda varlıklarını sürdürmeleri gerektiği söylenebilir. Kurumsallaşma, teknik açıdan ele alınabilecek birçok konu barındıran bir kavramdır; ancak genel anlamda tanımı bu şekilde yapılabilir. Teknik detaylar, yönetim uzmanlarının uzmanlık alanına girer ve bu yazının konusu değil. İşverenlerin bu teknik konulara girmemesi önemlidir; zira kurumsallaşma sürecine giren bir işveren, sonunda başarısızlıkla karşılaşma riski taşır. Yönetim, uzmanlık gerektiren bir bilimdir ve şirket içinden birinin “yönetim körlüğü” yaşaması nedeniyle kurumsallaşma çalışmalarına liderlik etmesi zordur.
Geç kalınmış değil!
2019 yılında COVID-19 virüsü nedeniyle ilan edilen pandemi, yeni bir çağın başlangıcını işaret etti. Bu yeni dönem, önceki dönemlerden farklı bir şekilde gelişeceği öngörülmektedir. Oyunun kurallarının değil, oyunun kendisinin değişeceği bir süreçle karşı karşıyayız. Yeni çağda birçok kavram yeniden anlam kazanacak ve bunlardan biri de kurumsallaşma olacaktır. Yeni çağın kurumsallaşma anlayışı, muhtemelen farklı bir içerik ve belki de yeni bir isimle ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, önceden harekete geçilmesi ve geleceği öngörerek bu alanda çalışmalar yapılması durumunda, kurumsallaşmanın yeni tanımı bu coğrafyada şekillendirilebilir ve iş dünyası, diğer bölgelerdeki rakiplerine göre bir adım öne geçebilir. Hızlı hareket etmek büyük önem taşımaktadır.