Son yıllarda ülke yönetimiyle ilgili konuların kamuoyuna daha fazla yansımasıyla birlikte gündeme gelen “kadim akıl” kavramı, bir efsane mi yoksa derinlerde var olan bir yapı mı olduğu sorusunu gündeme getirmektedir. Somut ve net veriler olmamakla birlikte, bazı görüşler kadim aklın binlerce yıldır var olduğunu savunurken, diğerleri bunun bir efsane olduğunu öne sürmektedir. Bu tür bir aklın varlığını ya da yokluğunu kanıtlayacak kesin argümanlar bulunmamakla birlikte, devlet yönetiminin sürekliliği açısından siyasetten ve bürokrasiden bağımsız, kurumsal bir yapının gerekliliği büyük önem taşımaktadır. Devletin yönetiminde süreklilik, yönetimsel sürdürülebilirlik açısından kritik bir meseledir.
2019 yılında COVID-19 virüsü nedeniyle dünya genelinde ilan edilen pandemi, yeni bir çağın başlangıcını simgelemektedir. Bu dönem, önceki çağlardan farklı olarak, oyunun kurallarının değil, oyunun kendisinin değiştiği bir süreci temsil etmektedir. Bu nedenle birçok kavram yeniden tanımlanacaktır. Yeni çağın gereksinimleri oldukça farklı olacağından, hemen hemen her şeyin şekli ve tanımı değişecektir. Tarihsel çağların beşincisi olarak adlandırılan bu yeni çağın tüm tanımları, 5.0 akımı çerçevesinde ele alınacaktır. 5.0 akımının tam anlamıyla, 2025 itibarıyla başlaması beklenmektedir. Geçiş süreci 4.0 akımı ile ifade edilirken, artık yeni tanımlar 5.0 akımına göre yapılacaktır. Devlet yönetimi de bu değişimden en çok etkilenecek kavramlardan biri olacaktır. Yeni çağın devlet yönetimi, “Devlet Yönetimi 5.0” olarak adlandırılacak ve bu kavram yeni dönemin devlet yönetimi alanını şekillendirecektir. Devlet yönetimi 5.0’a göre, devlet yapısı siyaset, bürokrasi, teknokrasi ve devlet aklından oluşacaktır. Eski çağlarda bu yapı yalnızca siyaset ve bürokrasiden ibaretken, artık iki yeni unsur eklenerek dört bileşenli bir yapı haline gelecektir. Devlet aklı, devlet yapısının en önemli unsuru olacaktır. Devlet yönetiminin yüzlerce yıllık planlarının uygulanması ve denetimi, bu yapı içinde yer alan devlet aklı tarafından gerçekleştirilecektir. Ancak bu sürecin bir insan ömrüne sığmayacağı göz önünde bulundurularak, devlet aklının kurumsallaşması ve nesiller arası aktarımın eksiksiz bir şekilde sağlanması gerekmektedir. Aksi takdirde, doğru aktarım sağlanamayabilir ve diğer unsurların, yani siyaset, bürokrasi ve teknokrasinin, planları değiştirme olasılığı ortaya çıkabilir. Devlet aklının, dışarıdan müdahaleye kapalı, sağlam ve ezoterik bir kültürle hakim olduğu kurumsal bir yapıda olması gerekmektedir. Eğer bu yapı henüz mevcut değilse, kurulmalı; mevcutsa da kurumsallaştırılarak yeni çağın gereksinimlerine uygun hale getirilmelidir.
Devlet yönetimi, homojen bir yapıdan uzaktır. Ne siyaset, ne bürokrasi, ne de teknokrasi tamamen kontrol altına alınabilecek bir yönetim biçimidir. Eğer böyle bir kontrol sağlanırsa, devlet yönetimindeki denetleme, otokontrol ve kontrol mekanizmaları devre dışı kalır ve bu durum, diktatörlüğe dönüşen bir yönetim anlayışına yol açar; bu da aslında bir yönetim tarzı olarak nitelendirilemez. Yeni çağ, böyle bir yönetim biçimini asla kabul etmez. Bu tür yönetimlerin bulunduğu ülkeler, yeni çağda süper güçlere bağımlı kalacak ve onlara kaynak sağlayan tedarikçi ülkeler olmaktan öteye geçemeyeceklerdir. Tedarikçi ülkeler, süper güçlere yer altı ve yer üstü doğal kaynaklar, nitelikli insan gücü ve altyapı gibi unsurları sunacak bağımsızlığa sahip olmayacak ya da bu bağımsızlık yalnızca kağıt üzerinde kalacaktır.
Yeni çağda tedarikçi ülkeler olmaktan kaçınmak ve süper güçler arasında yer almak için 5.0 akımına hızla uyum sağlanmalı ve gerekli altyapı çalışmaları yapılmalıdır. Şu anda her ülke, yeni çağın süper güçlerinden biri olma potansiyeline sahiptir; dolayısıyla geç kalınmış sayılmaz. 2025 yılında yaşanacak olası krizler ve diğer sorunlara takılmadan, yeni çağ için hazırlıklara başlanmalıdır. Aksi takdirde, gücün yanı sıra zayıflığın da daha belirgin hale geleceği yeni çağda zor günler yaşanabilir.