İnsan yalnız yaşayamaz, hep birlikte ve sosyal bir olgu ile hayatlarına devam ederler ve toplum içinde birbirlerinden etkilenirler. Televizyonlarda, cep telefonlarımızda, radyolarda hatta dinlediğimiz müziklerde bile gündemden tozlanmayan suçlarla karşılaşıyoruz. Yasadışı bahis, cinsel suçlar, hırsızlık, annesini babasını öldüren evlatlar, evlatlarını öldüren aileler, uyuşturucu, kadına yönelik şiddet…
Bir toplum içinde yozlaşma başladıysa en temele inmek gerekiyor, yani aile yapısına. 90’ lı yıllar ile 2000’ li yıllara bakalım; kültürel aktarım, değerlerimiz, inandıklarımız aynı mı? Değil. Haya, edep, ahlak duygumuzu kaybettik, yıllar arasında uçurum fark var. Çünkü sistemin bize dayattığı kültür değişti. Diziler, filmler, oyunlar, örnek aldığımız hayat tarzları… Sen sen sen diyerek biz gitti ve yerine sadece kendini düşünen tamahkar, bencil ve narsist bir nesil geldi, duygularımız, değerlerimiz yok oldu. Bir kadının ne demek olduğunu unuttuk dostlar. Kadın rahmet demektir, merhamet, güzellik, zarafet demektir. Kadın demek anne demektir. Topluma bireyi kazandıran da annedir. Bilinçsiz anne babalar farkında olmadan kişiliğinde bozukluk olan ve şiddeti bir çözüm aracı olarak kullanan sorunlu bireyler yetiştiriyorlar. Evet şiddet, altını 2 kere çizerek söylüyorum ki artık her evin müdavimi olmuş durumda. Tüm bu suçların oluşmasına zemin hazırlayandır şiddet. Tabii her konunun üzerine değineceğiz ama gelin her şeyden önce beraber şiddetin tanımına bakalım; ‘Şiddet fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır.’ Şiddetin hiçbir şekli kesinlikle kabul edilir değil, her ne olursa olsun başvurulacak bir çözüm yolu hiç değildir. Çünkü eksi ile eksiyi topladığımızda sonuç asla artı olmayacak. Her geçen gün bir kadın ölüyor, bir anne hayata gözlerini yumuyor. Evlatları öksüz kalıyor. Sayılarca kadın hakları derneği var neredeler? 81 ilde 81 üniversite yapılmış, binlerce öğretmenlerimiz, psikologlarımız var niye ardı arkası kesilmeyen şiddetin sebebini araştırmıyorlar. Sonuca bakıp kesin hüküm vermek kolay, altında yatan o gerekçe ne, ne ki bilelim bilinçlendirelim. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diye yaşattığınız yılanların bir sonraki hedefi siz olursunuz.
Değerli okur, hayat kurduğumuz bu ortamı güzelleştirmek ve iyileştirmek bizim elimizde. Toplumumuzu, yaşadığımız bu evreni ve insanlığı ıslah etmenin birinci yolu aileyi ıslah etmekten geçer. Ailenin önceliği ise yetiştirdiği evlatları terbiye etmektir, burada anneye daha çok sorumluluk düşer çünkü dünyanın öğretmeni annedir. O sağ eliyle beşiği sallarken sol eliyle dünyayı sallar. Toplumumuzda aileyi ayakta tutan erkek gibi görünse de aslında aileyi ayakta tutan annedir. Böyle görünmesinin sebebi toplumsal cinsiyetçilik. Toplum olarak bir kadından hiçbir şey beklenmiyor çünkü kadın güzelliğiyle ve zarafetiyle her zaman 1-0 önde. Ancak erkek çabalamak zorunda, doğduğudan bu zamana kadar belirli bir birey kimliğine bürünüyor. Yani toplum hem kadından hem de erkekten bir şeyler bekliyor. Ve bu durum tam tersine döndüğünde yaşadığımız bu zamanda sorunlara, sıkıntılara yol açıyor. Geçen hafta bir arkadaşım, iş yerindeki terfi sürecinde kadın olduğu için önyargıyla karşılaştığını ve bu süreçte psikolojik olarak çöküş yaşadığını anlattı. Bu hikâye bana, toplumsal cinsiyetçiliğin sadece teoride değil, burnumuzun dibinde var olduğunu bir kez daha hatırlattı. Toplumsal cinsiyetçilik, bir binadaki çatlaklar gibidir. Başlangıçta küçük görünür, ama zamanla tüm yapının istikrarını tehdit eder. Kadında erkekte belirli bir fıtrat üzerine yaratılmıştır ancak modern çağa ayak uydurmak için bu fıtratın dışına çıkıyoruz, bahse geçtiğim konu toplumsal cinsiyet adı altında yapılan haksızlıklar ve adaletsizlikler. Özümüzü kaybettik ve tefrikaya düşüyoruz nesilden nesile rol aktarımı yapılmış ve bu yüzden çevremizde birey kimliğinden uzak kalmış çocuk yetişkinler görüyoruz. Bu toplumda gençlerimiz kolay para kazanmak için yasadışı yolları tercih etti, bu toplumda kadınlara çıplaklığı cesaretmiş gibi özgürlükmüş gibi göstererek kendilerini sergilemelerini meşrulaştırdılar. Evlilikler sürülmez, insanlar çekilmez hale geldi. Hal böyleyken ne yapacağız? Kendimizi geliştireceğiz, bugünün küçüğü yarının büyüğüdür diyerek evlatlarımızı sağlıklı bir şekilde yetiştireceğiz ki gelecek nesillere benliğimizi aktarabilelim. Vitrinde ne görürsek onu alabiliyoruz, ötesi yok, bizim oraya ne koyduğumuz önemli. Bir toplum kendini düzeltmediği takdirde Allah o toplumun durumunu düzeltmez. Şiddet şiddeti, nefret nefreti getirecek. Tıpkı iyiliğin iyiliği, desteğin desteği, huzurun huzuru getirdiği gibi.