Ruhunun her gün paramparça olduğunu ve kendine ait olmayan acıları ruhunun her zerresinde hissettiğini; her gün sıradan hayatına devam ederken, sıradan olmayan ruhunun bu dünyaya saplanıp kalmasını; annene, babana, kardeşlerine yabancı olduğunu; kalabalıklar içinde ki yalnızlığını; sana ait olmayan anıların ruhunda canlandığını; yıllardır ne için acı çektiğini bilmediğini ve bunların her gün tekrar tekrar yaşandığını düşün…
Bir insan bunlara ne kadar katlanabilir? Ya da bir çocuk? Bunlar benim sözlerim değil. Dünyaya yüksek bir frekansla gönderilmiş özel bir ruhun cümleleri… En acı veren hangisi? Ait hissetmediğin bir dünyada ve zamanda yaşamak mı? Yoksa ruhunda saplanıp kalmış ve nereden geldiğini bilmediğin bir acının her gün ruhunu paramparça etmesi mi? Belki de en zoru niçin acı çektiğini bilmemek…Belki de en zoru sen bunları yaşarken sıradan hayatında bunları kimseye anlatamamak… Belki de en zoru normal davranmak…
Bugün sizlere acıdan bahsetmek istedim. Çünkü bu çocukları çok iyi anlamanızı istiyorum. Biliyorum onların dünyasını tam olarak anlayamayacaksınız ve hiçbir zaman onların acılarına ortak olamayacaksınız. Ancak istiyorum ki bir nebzede olsa onların acılarını anlayın. Çünkü onlar sizi anlıyor. Ne kadar onları eleştirseniz de, her ne kadar onları dışlasanız da onlar size yardım ediyorlar. Ruhlarınızı tanımanız ve yeteneklerinizi keşfetmeniz için… Karanlık dünyayı tekrar ışığa kavuşturmak için… Yolunu kaybetmişlere rehber olmak için… Bunları yapabilmek için çok fazla acı çekiyorlar. Hem de çocukluklarından itibaren. Biliyorum ne kadar çok anlatırsam anlatayım onların acılarını anlayamayacaksınız ancak onları daha iyi bir şekilde anlamanız için buraya yüksek ruhla dünyaya gönderilmiş bir çocuğun yazmış olduğu günlüklerden bir kaçını bırakmak istiyorum. Sadece okuyun ve hissedin diye…
GÜNLÜK
Çocukluğumdan bu yana çok acı çektim. Tarif edilemez acılar. Kimsenin anlayamayacağı acılar bunlar. Bu acılar gerçek dünyayı tanımama engel oluyordu. Hepsi de kurduğum hayaller yüzünden oluyordu. Neden acı çekiyordum. Bunu ben bile anlayamıyordum. Aslında normal olan şeyleri kafama takmıyordum sanki hayatla dalga geçiyordum. Ne zaman evde bir şey olsa sanki içim kıpır kıpır eder heyecanlanırdım. Çünkü bütün bunlar bana macera gibi geliyordu. Küçüklüğümden beri bu böyleydi. Hiç kimseye acımı göstermemeye, onlara üzüntülü olduğumu belli etmemeyi adet edinmiştim. Doğduğumdan beri bu böyleydi. Ne zaman üzülsem hemen defterime koşar içimi insanlara anlatmak yerine ona anlatırdım. Belki de insanlardan çok, küçük bir sayfaya daha çok güvenirdim.
GÜNLÜK
Kafamda karanlık yerler var. Hiç aydınlanmayan, beni rahatsız eden, hiçbir soruya cevap bulunmayan karanlık, bomboş bir oda. Bazen bir şeyler canlanıyor gözümde. Hatırlayacak gibi oluyorum. Sonra bir şey alıp götürüyor tüm anıları… Sanki hakkım yokmuş gibi. Gerçek dünyaya dönüyorum bazen. Orası çok kolay, sıradan, acı yok. Bazen orda kalmak istiyorum ama bırakmıyor zorla götürüyorlar karanlık dünyaya. İki dünya arasında sıkışıp kaldım. Biri karanlık diğeri sıradan. Bu benim kaderim, lanetim. Böyle yaşamaya mahkûm edildim ben. Ölünceye kadar da böyle olacak. Yarım bir insanım ben. Bedenim burada ama ruhum hiçbir zaman bu zamana ait olmayacak. Biliyorum geçmişi geri getiremem. Ama onunla yaşamayı öğrendim. Bir an geçmişimi unutuyorum. O zaman paniğe kapılıyorum. Ben onunla bir bütün olmuşum. Onunla yaşamayı öğrenmişim. Böyle devam edecek biliyorum. Hiçbir zaman iyileşemeyeceğim ben. Hastayım…
GÜNLÜK
İnsanlar… Hep geçmişi düşünen, yaşadığı anda mutsuz olan… Ben böyleyim işte. Hem kendi geçmişine hem de hiç bilmediğim geçmişe özlem duyuyorum. Anlatılmaz, tarif edilmez. Nasıl bir acı. Hep mutsuzsun. Şimdiki an senin için bir işkence. Ölmek istiyorsun, olmuyor. Geçmiş geri gelmiyor. Yaşadığın zaman senin içini öyle bir yakıyor ki bir annenin çocuğunu kaybetmesi gibi. Zaman öyle bir şey ki her şeyini alıyor senin. Tüm ruhunu parça parça ediyor. Her parça belli bir zamanda geri gelmemecesine kalıyor. Her gün ruhundan bir şey eksiliyor. Geçmişte kayboluyor. Sen sürekli ilerliyorsun. Zaman öyle bir şey ki senden sürekli bir şey koparıyor. Sana tek bir şey bırakıyor aldığı şeyin karşılığında. Geri gelmeyecek anıları… Çok acı bir şey insanın geçmişini unutamaması. Sürekli eskileri düşünüyorsun, hep özlüyorsun. Hep için boş. Hiçbir şey dolduramıyor. Hep geri gitmek istiyorsun, imkânsız olduğunu bile bile.