Allah’ı özledim…
Bir insana nasıl sarılma içgüdüsü duyarsın, kemiklerini kırarcasına içine sokmak istersin; öyle değişik bir arzu ile, özledim diyorum. Beyhude değil bu hislerim/ dünyevi bir arzu da değil. Henüz adını koyamadığım hissi tanımlamam benim için zor. Dilimin döndüğünce, kelimelerim yettiğince anlatmaya çalışıyorum. Ama ağlıyorum. Secdeye kapanıp, ya da koltuğun bir köşesine oturup çocuk gibi ‘Allah’ım seni özledim, sen nerdesin?’ diye ağlıyorum. Şah damarımdan daha yakın olduğunu bilen bir Rabbi arıyorum. Bu ne demek biliyor musunuz? Ya biraz uzak kaldığım için gönlüm gamlandı, ya da sevgisini tam olarak henüz hissedemediğimden bir arayış içindeyim demektir. Çünkü onun aşkını kaldırmak herkesin harcı değil… Peygamberlere, evliyalara, Allah dostlarına nasip olmuştur. Nadirdir yani. Ama yine de o arayış içinde olmak, onu hissetmek, özledim diyebilmek bile bence güzel bir şey şu ahir zamanda. Sonra durdum dedim ki, ‘peki onu arıyorsun, nasıl bulursun, nasıl özlemin diner?’ Düşündüm, düşündüm, düşündüm. Ve dedim ki, ‘ona yaklaşmak istiyorsan, bundan sonra çok daha dikkat et ibadetlerine. Tamam bu da var ama başka şeye aç olduğumu hissettim. Ben dışarı çıkıp, saatlerce gökyüzünü, denizi, çiçeği, kuşu, böceği, insanları izleyip tefekkür etmek ve derinlere dalıp, daha çok şükretmek istiyorum. Böyle yaparsam, onu kendime daha yakın hissedecekmişim gibi geliyor. Sonra bir bakarsın, yarın başka bir hisle uyanıp, biraz da o şekilde yakınlığını hissederim… Ne de olsa hep arayış içinde değil miyiz. Yorulmadan, düşe kalka, hep arayanlara, özlemle yanıp tutuşanlara, selam olsun.
Selam olsun, acizliğini bilerek, boynu bükük, hiç olmak isteyene.
Selam olsun daima çabalayana.
Selam olsun kendindeki kötü halleri hep kendi nefsinden bilene.
Selam olsun o yolda bir şeyleri kavramak, idrak etmek, uygulamak isteyenlere.
Selam olsun size ey ahali..