Yalnız Hissettirmeyen Samimi Sohbetler Üzerine
Yalnızlık üzerine, daha az yalnız hissettirmek üzere birkaç satır kaleme almak istedim. Çoktandır yalnız hissettirmeyen samimi bir sohbetin içinde bulmadım kendimi. O yüzden şimdi siz değerli okura ve sevgili kendime bu sıcak yazıyı armağan etmek istiyorum.
Bahsettiğim yalnızlık; kişinin varoluşsal yalnızlığının yarattığı tatlı özgürlükten ziyade edebiyatın oldukça kez konusu olmuş, kalabalıklar içindeki melankolik yalnızlığı. Diğer bir değişle, bu bir anlaşılmama hali, belki de daha derinden gelen bir kendini var edememe durumu. (Kendini gerçekleştirememiş olmanın yarası üzerine şimdi bahsetmeyeceğim ancak çoğu yalnızlığın bundan kaynaklandığına inandığımı söylemeden geçmek istemiyorum.)
Evet, sıcak bir yazı olması gerektiğine inanmama rağmen, yalnızlıktan bahsetmek ve varoluş sancılarına kulak vermek şaşırtıcı duyuluyor olmalı. Ancak inanıyorum ki en dokunaklı haliyle ve kavrayıcı şefkatiyle biriken anlar, çoğunlukla yüzleşmekten kaçındıklarımızın ardındadır. Ancak gerçek hislerimizin gün yüzüne çıkmasıyla deneyimlenebilirler.
Kaçındıklarımıza dair, kendimden naçizane birkaç örnek paylaşmak istiyorum:
“Yalan söylediğini itiraf edebilmek.”
“Reddedilme ihtimaline rağmen seni seviyorum diyebilmek”
“Utanç duyarak özür dileyebilmek”
“Kaygıya rağmen yapabilmek.”
“Terk edilme korkusuyla incindiğini söyleyebilmek.”
Bunların sonucunda her zaman umduğum tepkileri görmemiş olmama rağmen, istediğim sonuca ulaşmamış olmama rağmen; öz-şefkat bir başka deyişle, kendime olan borcumu gerçekleştirmiş olmanın verdiği huzur, benimledir ve bu dünyalara bedeldir. Çünkü en azından kendimi var etme cesareti göstererek anlaşılmayı talep etmeyi denemişimdir.
Öte yandan, görüldüğümü hissettiğimde, talebim karşılık gördüğünde; önceden duyumsadığım ayırıcı yalnızlık artık o kadar yalnız gelmemeye başlar, kelimelerim daha az kimsesiz duyulur. Bu varoluşsal tatminin yalnız iyileşmeye değil yaşamsal bir gerekliliğe de kucak açtığına inanarak bu anıları zihnimin bir köşesinde biriktirmeye çalışırım. Bu sayede, ihtiyaç duyduğum zaman varlıklarını göstermesi umuduyla, unutmak istemediğim o an’ları cebimde taşımak için kendimi yüreklendirebilirim.
Kendimi keşfedebilecek kadar özgür hissettiğim nadir an’ların ardından duyumsadığım yaşama sevincini, tahmin edersiniz ki, hiç unutmak istemiyorum. Bundan dolayı, içten bir sohbetten doğan varoluş hazzını kendime hatırlatmak için, birkaç satır kaleme almaya karar verdim. Bu şiiri izninizle, şimdi sizinle paylaşıyorum.
Bundan dolayı çok mutluyum
Bundan dolayı çok mutluyum
Adımlarım, yalnız hissetmiyor
Ellerim, ceplerimde, üşümüyor.
Sokaklar, terk edilmişlik solumuyor
Bundan dolayı çok mutluyum
Çaresizlik eskisi gibi kelimelerime sığınmıyor
His yoksulluğuyla eriyen kimsesiz düşünceler
Küllerinden doğan canlı hislere dönüşüyor
Bundan dolayı çok mutluyum
Bir zamanlar sert bakışların keskinliğinde
Kanayan zihnim, gün ışığının sıcaklığını
Şimdi bakışlarıma dolduruyor
Geçenlerde araştırma yaparken, Vincent van Gogh’un “Tarlada Süsenler” adlı eseriyle karşılaştım. Bu eserinde “süsenler”, trajedi yansıtmamaları ve hayat dolu görünmeleri ile ünlülermiş. Yumuşaklık ve hafiflik dolu olan bu resmi gördüğümde, edindiğim ilk izlenim bu tanıma benzer olmuştu: ilk gözüme çarpan detay, “yaşam sevincini” gün ışığının sıcaklığıyla somutlaştıran canlı renk tonlarıydı. Tahmin edersiniz ki bu benim için, şiirimde de bahsettiğim gibi, kendimi var edebildiğim samimi bir ilişkinin hayat veren görsel tasviri gibiydi.
Burada sizlere veda ediyorum, yalnız hissettirmeyen samimi sohbetlerin olması dileğiyle.
Hoşça kalın, bir sonraki yazımda görüşmek üzere.^^
İçtenlikle,
Lena
Kaynakça:
Editor. (2023, October 1). Vincent van Gogh Tarlada Süsenler ve Eser Analizi. İstanbul Sanat Evi.https://www.istanbulsanatevi.com/sanatcilar/soyadi-g/gogh-vincent-willem-van/vincent-willem-van-gogh-tarlada-susenler-361/
makarova toys. (n.d.). https://www.instagram.com/p/DGBY-6jI8iG/?igsh=eWpuOWNtbjN5bGR3.
Diğer resimler benim galerimden…^^