Alınan bilgiye göre, define arayıcılarının Eyüpsultan Mezarlığı’ndaki tarihi mezar taşlarına verdiği zarar giderek artıyor. Altın ve mücevherat bulma umuduyla tarihi mezarlığa dadanan defineciler, bölgede güvenlik kamera sistemi olmamasından cesaret alarak kazı yapıyor.
Tarihi mezar taşlarının tahrip edilmesine tepki gösteren semt sakinleri buna bir an önce çözüm bulunmasını bekliyor.
Tarihçi Talha Uğurluel, gençliğinden bu yana Eyüpsultan’da bulunduğunu belirterek, “Her hafta burada bir mezar taşı kırılır, çatlar, düşer, parçalanır. 10-20 sene sonra burada çok daha az mezar taşı kalacaktır. Önüne geçmek zorundayız. Burası güvenlik kamerası sistemiyle donatılmalı.” dedi.
İslam tarihinde gayrimüslim mezarına bile dokunulmadığını vurgulayan Uğurluel, Kanuni Sultan Süleyman’ın Estergon’u fethinde, Osmanlı askerlerinin Estergon Katedralinin alt katında bulunan lahitlerde Macar krallarının mücevherlerle donatılarak mumyalanmış cesetlerini gördüğünü ve bunlara dokunmadan lahdi kapatıp çıktığını söyledi.
Uğurluel, Türkiye’deki Hristiyan cemaatlere ait mezarlıklar korunduğu için buralarda hırsızlığın yaşanmadığını dile getirdi.
Mihrabad Mezarlığı’nın, İstanbul Boğazı’nın en güzel mezarlığı olduğunu belirten Uğurluel, “Osmanlı’da birçok şair ve yazar gider, oradan ilham alır ve eserlerini yazardı. O tarihi mezarlıkta Osmanlı’dan kalma sarıklı, kavuklu, fesli, hotozlu mezarlar bir elin parmakları kadardır. Hepsi gıcır gıcır yeni. 17 yaşından bu yana Eyüpsultan’da bulunan birisiyim. Bir hafta geçmiyor ki burada bir mezar taşı kırılmasın. Her hafta burada bir mezar taşı kırılır, çatlar, düşer, parçalanır. 10-20 sene sonra burada daha az mezar taşı kalacak. Önüne geçmek zorundayız. Burası güvenlik kamerası sistemiyle donatılmalı.” diye konuştu.
Talha Uğurluel, iki hafta önce Eyüpsultan Mezarlığında hırsızların, olayın yaşandığı yere yakın mesafede mezarlığa ait olmayan güvenlik kamerası tarafından görüntülendikleri için yakalandığını belirtti.
İstanbul’un ilk mezarlığının Rumeli Hisarı’nın tepesinde bulunduğunu kaydeden Uğurluel, fetih sırasındaki ilk şehitlerin buraya defnedildiğini ifade etti.
Uğurluel, Osmanlı defin geleneğine değinerek, şöyle devam etti:
“Bir kadın, bebeğini dünyaya getirirken vefat ettiyse mezar taşının üzerine lahitli ya da lahitsiz mermer kapak konulur, o kapağa iki taş da sabitlenir. Aynı kabre ait olduğu gösterilerek sabitleniyor. Taşın başında erkek çocukları için fes, kız çocukları için de hotoz vardır. Eyüpsultan Mezarlığında bunun örneği var. Bir anne, yanında küçük bir erkek çocuğu mezar taşı, böylece birbirine yakın vefat ettikleri anlaşılır. Bir kadının kaç çocuğu varsa mezar taşına o kadar gül konulur, Bir hanım evlenmeden vefat etmişse muradına eremeden vefat etti diye mezar taşına açmamış kırık gül goncası işlenir.”
Eyüpsultan Camii’nin kıble tarafı yanında ilginç bir anne-kız mezarının bulunduğunu kaydeden Uğurluel, “Yıllardır orada durur. Kabrin yanındaki büyük ağaç, küçük kız çocuğunun mezar taşını tamamıyla sarmış. Ağaç lisan-ı hal ile diyor ki ‘onu ben koruyorum, kucağıma aldım, şefkat gösteriyorum.’ Anneyi de bari biz koruyalım ama koruyamadık. Geçtiğimiz ay annenin mezar taşı düşünce o şiddetle başındaki hotoz da kırıldı, yerde iki parça halinde duruyor.” ifadelerini kullandı.
Talha Uğurluel, ailelerin fırsat buldukça çocuklarına tarihi mezarlıkları gezdirip, buraları anlattığı müddetçe geçmişle olan bağlarının daha da güçleneceğini sözlerine ekledi.