Emrihan AYDIN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Tarih Kaça Ayrılır?

Tarih Kaça Ayrılır?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yönetim danışmanlığındaki yirminci yılımın sonunda devlet yönetimiyle ilgili edindiğim en önemli çıkarım, tarihin yönetimi tamamlayan en kritik ve gerekli bilim dalı olduğu; ancak bu bilimin çok fazla yanlış bilgiye maruz kaldığı gerçeğidir. Tarihin farklı yorumlarının varlığı, bu ülkenin en büyük talihsizliklerinden biridir. Özellikle Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde yönetimsel tarih mirasının sağlıklı bir şekilde aktarılmadığı gerçeği dikkat çekmektedir. Bu nedenle, gerçekleri ortaya çıkarmak ve tarihimize sahip çıkmak için daha fazla çaba göstermeliyiz. Tarihini bilmeyenlerin gelecekte güçlü bir ülke haline gelmesi mümkün değildir. Bulunduğumuz dünya konjonktüründe, tarihin çeşitli şekillerdeki yansımalarını gözlemlemekteyiz:

1.     Herkesçe bilinen ve okullarda okutulan hali (Bilinen Tarih),

2.     Herkesçe bilinmesine ve her yerde yer almasına karşın, unutturulmaya çalışılan tarih (Unutturulan Tarih),

3.     Dezenformasyondan önceki yaşananların yer aldığı gerçek hali (Gerçek Tarih),

4.     Sır niteliği taşıdığı için herkesten saklanan gerçeklerin olduğu hali (Sırlı Tarih).

Tarihin, zafer kazananlar tarafından şekillendirilerek dünya kamuoyuna sunulduğu herkesçe bilinmektedir. Tarihine sahip çıkmayan milletlerin sonunun yıkım olduğu gerçeği, tarih boyunca birçok kez karşımıza çıkmıştır. Toplumların tarihlerini unutmaları son derece tehlikeli bir durumdur. Daha da endişe verici olan, devlet yöneticilerinin tarih bilgisine sahip olmamaları veya yanlış bilgilere sahip olmalarıdır. Tarihini bilmeyen bir yönetim, mevcut durumu doğru bir şekilde değerlendiremez ve geleceğini sağlam temeller üzerine inşa edemez.

Tarih, özellikle onu manipüle edenlerin gerçekleri asla unutmaması gereken bir bilim dalıdır. Bu manipülasyonların amacı, gerçekleri çarpıtarak toplumları geçmişlerinden koparmak ve özgüvenlerini zayıflatmaktır. Özgüveni sarsılan toplumlar, kolayca parçalanabilir veya yönetilebilir hale gelirler. Bu nedenle, geleceğini inşa etmek isteyen milletler, geçmişlerine sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır. Tarihi korumak, vatan topraklarını korumak kadar kutsal bir görevdir.

Şimdi, tarihin farklı yönlerini daha ayrıntılı bir şekilde inceleyelim ve örneklerle destekleyelim:

1. Bilinen Tarih: Toplumda genel olarak kabul gören ve eğitim müfredatlarında yer alan tarihtir. Gelişmekte olan ülkelerde bu tarih, sıkça dezenformasyona uğramaktadır. Gerçekler göz ardı edilerek, bazı kişilerin yazdığı bilgiler tarih olarak benimsenmiştir. Örneğin, Ermeni meselesinde, günümüz dünya siyasetinde Türkiye’yi zayıflatmak ve siyasi üstünlük sağlamak isteyenlerin oluşturduğu sözde bilinen tarihten bahsedilebilir. Oysa tarihi belgeler ve tanıkların ışığında, iddiaların gerçeği yansıtmadığı açıktır. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu 1299 olarak bilinse de, aslında 1302 yılında tam bir devlet kimliği kazandığı bilinmektedir.

Tarihinize sahip çıkmazsanız, tarih sizi hain olarak yazabilir.

2. Unutturulan Tarih: Emperyal güçlerin dünya genelinde yaşadığı yenilgiler veya kendi gerçekleştirdikleri soykırım benzeri zulümlerle ilgili olan tarih türüdür. Örneğin, 29 Nisan 1916’da sona eren Kût’ül-Amâre Zaferi, İngiltere için utanç verici bir mağlubiyet olduğundan, bu olayın unutturulması için yoğun lobi faaliyetleri yürütülmüştür. Kut Bayramı, Kût’ül-Amâre Zaferi anısına Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından kutlanmaya başlanmış, ancak 1952’de Adnan Menderes hükümeti tarafından bu bayramın kutlanmasından vazgeçilmiştir. Bu onurlu zafer, yoğun baskı ve lobi faaliyetleri sonucunda Türk halkı tarafından da unutulma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bir diğer örnek, 13 Şubat 1945’te İngiliz uçaklarının Doğu Almanya’nın Dresden kentine düzenlediği saldırıdır. İngilizler ve Amerikalı müttefikleri, kente toplamda 4 bin ton bomba atmıştır. Saldırının ardından meydana gelen yangın fırtınaları, 25 bin kişinin hayatını kaybetmesine yol açmış, şehir merkezini yerle bir etmiş ve havadaki oksijeni emerek alevlerden kaçmaya çalışan insanların boğulmasına neden olmuştur. Dresden Tarih Komisyonu, 5 yıl süren araştırmalarının sonuçlarını 2010 yılının Mart ayında yayımlamıştır. Komisyonun raporuna göre, ölü sayısının 25.000’den fazla olduğu belirtilmiştir. Hayatını kaybedenlerin çoğu, yanarak değil, ani ısınan havanın oksijeni emmesi nedeniyle boğularak ölmüştür. Bu olay, tarih sahnesinde pek fazla bilinmemektedir.

Tarih bilmeyen bir millet, geleceği hakkında da sağlıklı bir yargıya varamaz!

3. Gerçek Tarih: Emperyal güçlerin çarpıttığı tarihin gerçek halidir. Gerçek tarih, dar bir kesim tarafından bilinse de çeşitli nedenlerle veya toplumun bölünmesi nedeniyle genel olarak kabul görmeyen bir tarihtir. Özellikle toplumsal infial yaratmak amacıyla kullanılan tarihi figürler veya olayları içerir. Örneğin, toplum II. Abdülhamid konusunda ciddi bir bölünme yaşamaktadır. Bir kesim, Abdülhamid’i hain olarak görürken, diğer bir kesim onu kahraman olarak değerlendirmektedir. Gerçeğin bu iki kutuptan çok daha karmaşık olduğunu bilen tarih uzmanlarının toplumu yeterince aydınlatmadığı ya da toplumun bu bilgileri kabul etmediği söylenebilir.

Ders almasını bilirsen, tarih en iyi öğretmendir. Tarihini bilmeyen millet geleceği hakkında da hüküm veremez!

4. Sırlı Tarih: Devletlerin sahip olduğu ve toplumla paylaşılmaması gereken konuları içeren tarihtir. Bu tür bilgiler, genellikle çok sınırlı bir grup tarafından bilinir. Ancak devlet sırrı niteliği taşıdığı için bu bilgiler açıklanmaz ve anlatılmaz. Zamanla bu sırların gizliliği ortadan kalktığında, herkes bu konulardan haberdar olur. Bunun dışında, bu tür olaylar tarih sahnesinde yer almaz. Örneğin, Birinci Dünya Savaşı sırasında İzmir’in işgali sırasında, İşgal Kuvvetleri Komutanı Zafirio’nun dikkatini çeken Yüzbaşı Gavur Mü’min, Yunan işgalini kolaylaştırmak amacıyla işgal kuvvetlerine sahte bir yardım sunmaya başladı. İzmirli Türkler, onun işgalcilerle olan ilişkisi nedeniyle ona “Gavur Mü’min” ve “Hain Mü’min” gibi lakaplar taktılar. Sürekli hakaretlere maruz kalan Gavur Mü’min, kendisine ait olduğu iddia edilen bir notta bu durumu şöyle ifade etti: “Kurtuluşu için canla başla savaştığım İzmir’de, yüzüme tükürenler oldu. İtiraf etmeliyim ki, o tükürükler, cephelerde yediğim kurşunlardan daha fazla acı ve ıstırap verdi bana… Ama o anki durumum ve şartlarım, gerçeği açıklamamı engelledi. Ölmekten değil, bir şeyden korkuyorum: Gerçeği anlatamadan ölmek ve tarihe bir vatan haini olarak geçmek.” Bu tür örnekler sayısızdır; hatta ülkesi için kahramanlık gösteren ancak halk tarafından hain olarak bilinen birçok kişi de vardır.

Tarihimizi unutsak bile dünya unutmuyor; fakat biz, unutmayanların unutanlara göre daha üstün olduğunu göz ardı ediyoruz.

Sonuç olarak, bir milletin bugünü inşa etmesi ve geleceğini şekillendirmesi için tarihin önemli bir rolü vardır. Bu nedenle, devlet yönetiminde sadece yönetim uzmanları değil, aynı zamanda tarih uzmanları da aktif bir şekilde yer almalıdır. Devletin geleceğe yönelik politikaları ve projeksiyonları, bu uzmanların hazırlayacağı raporlar ışığında şekillendirilmelidir. Ayrıca, Yönetim Tarihi Enstitüsü’nün kurulmasıyla bu çalışmalar kurumsal bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bu enstitü, yönetim tarihi üzerine araştırmalar yaparak önemli katkılarda bulunabilir. Tarihten ders çıkaran bir devletin, geleceğe daha güvenle bakacağı açıktır.

 

Kaynaklar:

·        BBC

·        Wikipedia

·        (İşgal İzmir’inin ilk haini_Kurtuluş Savaşının son kahramanı Gavur Mü’min – Yrd. Doç. Ahmet Mehmetefendioğlu

Tarih Kaça Ayrılır?
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!