Sosyolog Güneş Ayas’ın ‘Müziği Boğan Gürültü: İdeolojinin Kıskacındaki Musiki’ adlı kitabı İthaki Yayınları tarafından basıldı. 2010 yılında Bakırköy Türk Musikisi Vakfı Konservatuarı’ndan da mezun olan Ayas Türk müziği üzerine çalışmalarıyla da biliniyor. ‘Musiki İnkılâbı’nın Sosyolojisi: Klasik Türk Müziği Geleneğinde Süreklilik ve Değişim’ kitabıyla Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ve Beyoğlu Belediyesi tarafından 2015 yılında ‘Yılın Türk Müziği Yazarı ve Kitabı’ dalında Itri Ödülü’ne layık görüldü. Ayas, aynı zamanda Etnomüzikoloji Derneği’nin kurucu üyesi.
‘Müziği Boğan Gürültü: İdeolojinin Kıskacındaki Musiki’ adlı kitap çeşitli zamanlarda hakemli akademik dergilerde yayımlanan yazıların toplamından oluşuyor. Fakat yeniden okunmuş, yeniden yazılmış; çatık kaşlı ciddi anlatım yerini okurla sohbet eden bir üsluba bırakmış. Güneş Ayas akademik çalışmaların genel okura hitap edecek kitaplara dönüştürülerek, akademinin boğucu havasından kurtulmasını sağlayabileceğine inanıyor.
Kitapta değinilen bazı konular şunlar: Tanburi Cemil Bey ve oğlu Mesut Cemil’in ‘gelenekle’ olan ilişkisi, Zeki Müren’in değişimi ve Türk müziğindeki ‘sahici’ konumu, Türk müziğinin kökeni tartışmalarının ideolojik arka planı, Osmanlı müziğinin sosyal zemini, musiki inkılâbı ve Rus modeli ile oryantalizm.
Yazılar farklı konuları mercek altına alıyor gibi görünse de Güneş Ayas temelde, şehir hayatının önemli bir üst kültür parçası olan Osmanlı müziğinin Batılılaşmayla zaman içinde problem haline gelişi, sonra da yavaşça önemini kaybedişinin nedenlerini sorguluyor. Bu süreci modernleşmeyle beraber İslamiyet’in problem haline gelişine benzetiyor: “Din, modernleşme öncesinde, gündelik hayatın kendiliğinden akışı içinde, pek sorgulanmaksızın yaşanan bir tecrübeyken, zamanla hem dindarlar hem de dindar olmayanlar açısından, üzerinde tartışılan bir problem haline geldi… Osmanlı-Türk müziği de benzer bir şekilde, aynı süreçte, çoğu zaman müziğin kendisiyle hiç ilgisi olmayan siyasal gündemlere hizmet eden bir ideolojik tartışma konusu haline geldi… İdeolojinin kıskacında müziğin sesi duyulmaz oldu.” Yazara göre kurucu elitler için Osmanlı-Türk müziği de tıpkı din gibi ‘genç cumhuriyetin’ yeni ideolojik-politik yönelimiyle uyumlu değildir. Yazara göre, onca çabaya rağmen, resmî kurumlarda eğitimine son verildiği, radyolarda yasaklandığı, her fırsatta hücuma uğradığı dönemde dahi bu müzik türü eğlence mekanlarında, kurucu kadroların akşam sofralarında, sokağın dilinde ve kulağında yaşamaya devam ediyordu. Merkezdeki yerinin sarsılması, paradoksal bir şekilde, ideolojik meşruiyetini yeniden kazanmaya başladığı ‘1950’lerden sonra’ gerçekleşmiştir. Çünkü göçle, şehirleşmeyle ve siyasal-sosyal hareketlilikle beraber rakip müzik türleri de dallanıp budaklanmaya başlamıştır.
Sahiden de çok partili rejimle beraber ülkenin girdiği siyasal ve sosyal dönüşüm kültür-sanat dünyasına da yansımış, kırdan çözülüp şehirlere akın eden kitleler kendi yaşam biçimlerini ve kültürlerini de merkeze taşımıştı. Türkiye’de büyük köylü göçünü soğutacak ve onu şehirli bir işçi sınıfına dönüştürecek sanayi birikimi yoktu. Devletin ve özel teşebbüsün desteğinden yoksun bulunan Osmanlı-Türk musikisinin üreticileri büyük şehirlerde yavaşça doğan bu yeni toplumsal sınıfın (kimilerine göre varoş, kimilerine göre lumpen kitlenin) taleplerine ve zevklerine zamanla teslim oldu. Güneş Ayas Osmanlı-Türk musikisini ideolojik-politik tartışmaların kıskacından kurtarmak istemektedir aslında. Kimi çevrelerce kurucu ideolojiye saldırmak için musiki meselesini kullanmakla eleştirilse de buna hiçbir şekilde katılmadığını ifade eder: “Ben Türk müziğinin ahvaliyle ilgili herkesin aklına gelebilecek çok temel sorular sordum ve bu sorular beni kaçınılmaz olarak Cumhuriyet ideolojisinin bazı yönlerini eleştirmeye yöneltti.”
Kültürle ilgili her tercihin ideolojik kalıplara sokularak meşrulaştırılmasından rahatsızlık duymaktadır. Misal; Batı müziği ile medeniyet, ilerleme, bilim arasında bir koşutluk kurmak… Veya geleneksel müzikte ısrar edenlerin köhnemiş bir medeniyette, ilkellikte, gericilikte ısrar ettiğini sanmak… Bu çatışmayı aşmanın yolu Batılılaşmanın olumsuz sonuçlarını yok saymak ya da makul göstermek değil, nesnel ve soğukkanlı biçimde tartışmaktan geçmektedir. Güneş Ayas’ın kitabı geleneksel musikiyle bir bağ kurmak ve Batılılaşmanın Osmanlı-Türk müziğindeki sonuçları üzerine düşünmek isteyenlere ufuk açıcı bir imkân sunuyor. Ona göre ‘müziğin sesini boğan gürültüyü bastırmanın yolu’ ne insanların müzik zevkini aşağılamak ne de beğenilerini belli bir kültürel-politik tavrın göstergesi olarak damgalamaktır. Kendi sevdiği müzik türü üzerinde daha çok düşünmek, bu müziğin üreticilerini daha iyiye yöneltecek bir eleştirel bakışı kaybetmemek, müziği boğan gürültüyü bastırmak için bir yol olabilir. Yazarın da dediği gibi, “Türkiye’nin sosyal ve ekonomik sorunlarının üzeri, kültüralizme dayanan bir sahte kutuplaşmayla örtülmemeli.”