Günümüz insanında geçmişe bir özlem var. Bu artık nostaljiden öte bir şey. Karşılaştığımız olayları geçmişle kıyaslama ihtiyacı hissediyoruz. ‘Eski İstanbul’ diye bir tabir var. Bunun içine günümüzde bulamadığımız geçmişin tüm güzelliklerini sığdırmaya çalışıyoruz. Bir de ‘İstanbul Beyefendisi’ diye bir tabirimiz var, şimdilerde mumla aradığımız. Sözlüklerin önemli bir kısmı, İstanbul Beyefendisini, ‘kibar, terbiyeli, müsamahakâr, iyi eğitimli, alçakgönüllü, onurlu, iyiliksever, olgun, çelebi ve haluk; yani iyi huylu, geçim ehli bir kişi’ olarak tanımlıyor. Bu tanımın edebiyat dünyasında karşılığı olduğunu düşünüyorum: Selim İleri.
Selim İleri edebiyat dünyamızın geçmiş yüzyıldan kalan geleneğini devam ettiren üretken bir yazar. Yazmayı kendisine temel ilke olarak benimsemiş ve okurun her dönem takdirini kazanmış bir yazar. Tam anlamıyla bir İstanbul yazarı. Onun öykülerinde, romanlarında İstanbul’un adeta nefes alıp verdiği hissedilir. Geçmiş, tarihin tozlu sayfalarından çıkıp bir karakter olarak ortaya çıkar. Karakterleri ise ‘eski’nin sade yalnızlığını taşır.
Selim İleri’nin yakın zamanda Everest Yayınları’ndan bir kitabı yayımlandı: Bir Gölge Gibi Silineceksin. Yazar, kitabını genel olarak ‘çiziktirmeler’ diye ifade etmiş. Normalde bir küçümseme, önemsememe ifadesi gibi görünen bu kavram, yazar Selim İleri olunca tam tersi bir anlama dönüşüyor. Yazar kitabın arka kapağında önemsediğim şu cümlelerle ifade etmiş kitabını: “Buradaki, bu kitaptaki çiziktirmeleri handiyse gelişigüzel sıraladım, karşıma çıktıkları gibi. En eskisi herhalde bir otuz-otuz beş yıl önceden kalmış olmalı. Bazılarını ne zaman yazdığımı iyi kötü hatırlıyorum. Bazıları birtakım metinlerin ön çiziktirmeleri. Yarım kalmış taslaklar. Yarım kalmış tasarılar. Birçok yazıklanış… Bazıları, bütün bütün aklımdan çıkmış. Çiziktirmelerin en yenisi, bir dostun ölümünden sonra yazdıklarım, bu yıl. Kitaba alırken kimi çiziktirmeleri elden geçirdim; kimilerine hiç dokunmadım. Elediklerim, yok ettiklerim oldu. Defterlerde, dosyalarda, kitap aralarında kalmış başka çiziktirmeler, kim bilir?”
Selim İleri, Bir Gölge Gibi Silineceksin adlı kitabında kendisinde iz bırakan kitaplara, tiyatro oyunlarına, filmlere, yazarlara, şairlere, oyunculara dair samimi notlarını okurla paylaşmış. Bu metinler yazarın ifade ettiği gibi ‘çiziktirme’ değil aslında, okuduğunuzda eksik kalmış duygusunu hissetmiyor, aksine yazarın karşılaştığı sanatsal ürünlerle ilgili düşüncelerini bir deneme havasında okuyorsunuz. Bu hava okurla yazar arasındaki mesafeyi ortadan kaldırıyor, okur, cümlelerin sahibiyle adeta sohbet ediyor. Yazar bu paylaşımlarını yaparken oldukça samimi ve naif.
Bir röportajında yazarın da ifade ettiği gibi, “Yaşlandıkça başka yazarlardan başka kitaplar konusunda da yanıldığımı fark ettim” cümlesinin karşılığını görüyoruz yazarın üslubunda. Yazarın sanatsal ürünlerde gördüğü durumları günümüzde olduğu gibi aktarması onun metnine ve okura karşı borcunu nasıl ödediğini göstermekte. Bu dürüstlük ve samimiyet içinde okur, sanatsal ürünlerin ortaya çıkış sürecini, nasıl geliştiklerini, nerelerden beslendiklerini öğreniyor yazardan. Yazar, bu durumu kitabında şöyle ifade ediyor: “Galiba yazarlık yaşamımız boyunca, yıllar yılı, savrulup duruyorsunuz; bilinemez nelerin iz bırakışına, art arda ve söze dökülemez titreşimlere” (S.24).
Kitabı değerli kılan yanlardan bir diğeri Selim İleri’nin birçok edebiyatçı ve sanatçı dostlarına dair paylaşımlarını okura aktarmasıdır. Peyami Safa, Mehmet Rauf, Halit Ziya, Peride Celâl, Abdülhak Şinasi Hisar, Sait Faik, Tolstoy, Nezihe Meriç, Attila İlhan, Bilge Karasu, Mehmet Akif, Sabahattin Ali, Halide Edip, Reşat Nuri, Edip Cansever, Oktay Rıfat, Hale Asaf, Avni Lifi, Gönül Ülkü, Gülriz Sururi, Toto Karaca, Lütfi Akad, Ömer Kavur, Mualla Sürer gibi önemli isimlerle ilgili yaşadıklarını ve izlenimlerini aktarmış okura Selim İleri.
Selim İleri bu isimlerle ilgili paylaşımlarını günümüz sanat dünyasıyla kıyaslayarak şöyle ifade ediyor: “Edebiyatçılar, tiyatrocular, ressamlar bugünkü gibi birbirinden kopuk değildi. Birbirlerinden öz alıyor, düşünce alışverişinde bulunuyorlardı. Şimdiki gibi satış endeksli, kendini sunmaya endeksli bir dünya yoktu. İnsanlar varla yok arasıydılar.. Kıskançlıklar, kavgalar oluyordu ama genel çizgide müthiş bir nitelik farkı vardı”. Kitap, sanat ve edebiyatseverlere yazarından değerli bir yetmiş yaş armağanı, okunmalı.