En azından benim gazetemde, benim kösem özgürdür.
Biz köşe yazarları, yazılarımızda ona buna yazarken, zaman zaman sallarken..
Kim bilir?
Bazı yazdığımız konularda, insanlarda kendimizi tanımlıyor, kendimizi anlatıyoruzdur.
Senin popon ne kadar büyük, ay o kadın ne kadar şişko derken, dönüp kendimizinkine bakmadığımız için kendi popomuzun ne kadar şiştiğini, darmadağın olduğunu görmüyoruzdur.
Bir yerde okumuştum.
Kendini, sağda solda, orada burada, ben kimim diye arama, akşama kadar ağzından ne çıkıyorsa osun diyordu.
Ne kadar doğru değil mi?
Konumuz gazeteci köşeci Ayşe Yılmazer.
“Ele güne karşı, instagram ayrılığı”, diye köşesine başlık atmış ve Gülben Ergen ve sevgilisi Burak beyin ayrılığını yazmış.
Uzun uzun anlatmış.
Burak bey, instagram sayfasından Gülben ile ayrılık haberini yazmış.
Adam, Gülben’e önce whatsapp’tan yazıp, sonra aynı yazıyı, sayfasında paylaşmış.
Ayşe kız yazıyor.
Gülben Ergen’in bir tarzı var ne olursa olsun doğru görünmek istiyor, bunun için öylesine enerji harcıyor, hesaplar, kitaplar yapıyor ki, maalesef çoğu zaman sonunda doğru değil, sadece çabalı görünüyor..
Diyor.
Özlü söz söyleme çabası, en değer verilen kadın olma çabası, en muhteşem kadın seçilme çabası, en ermiş kişilik mertebesine erişme çabası..
Oysa daha tatlı, daha sahici, daha samimi olabilir diyor.
Ayşe, yazdıkça coşmuş, yazdıkça kendini daha çok doldurmuş, kendini daha çok sevmiş, kelimeler, satırlar birbirini kovalamış.
Bütün bunları.
Burak beyin, Gülben’e yazdığı “Ben ve ailem seni hep sevgiyle anacağız, düşmanlarımızın yüzünü güldürmeyecek kadar sağlam temeller attık.”
Demesi üzerine yazmış.
Yahu adam, 3 çocuk sahibi bir kadından ayrılıyor, onu ve çocuklarını incitmemeye dikkat ederek, kadını onore etmiş.
Kadını yerden yere vurup, gömüp, bir de gidip arabasını çizip öyle mi ayrılsaydı?
Kadını ne yaparsa yapsın, ne derse desin, demediğini bırakmayan, linç eden kadınlar var, hakaret eden edepsiz kadınlar var.
Beğenirsiniz beğenmezsin, seversin sevmezsin, yaptıklarını doğru bulursun bulmazsın, ama birini sorgulamanın da bir adabı yok mudur?
Sen ve demediğini bırakmayan diğer kadınlara.
Sormak isterim.
Sen mi doğurdun, anası mısın, samimiyetsizlik kronometren mi var, kadının hayatından, çabalarından, olmazlarından sen mi sorumlusun?
Bak Ayşe.
Senin de kocasına aşık hasta bir kadının kocasını elinden almak ve çatır çatır düğün yapmak ile ilgili, çok konuşulmuşluğun, çok yazılmışlığın var.
Bak Ayşe.
Annen kanal kanal dolaştı, senin doğru anlaşılman için anlattı, durdu.
Bak Ayşe.
Sen de ağladın, sen de konuştun, sen de yazdın.
Doğru görünmek, hikayenin doğru olduğunu anlaşılması için sen de çabaladın.
Sen lince uğramanın ne demek olduğunu iyi bilirsin.
Böyle anlayıp, böyle düşünebilirsin..
Gerçekten böyle hissediyor olabilirsin.
Seni anlarım.
Ama Gülben’e yazdığın, ana fikri, aman sen ne kadar samimiyetsizsin içerikli yazını instagramda paylaşıp, yorumları kapatmazsan, 127 kadına demediğini bırakmama şansını verirsen, seni anlayamam.
Kadını sayfanda linç ettiriyorsun.
Yapma.
Bak bu yazdıklarımı, sadece Gülben’in şahsi ve ile ilgili değil..
Genel olarak ne olursa olsun, hatta senin bayıldığın sebep olsa bile, ortak olma.
Ardına bakıp giderken, kendini, yaptıklarını, hatalarını düşün.
Hatta, nereye gidersen git kendini de alıp git.
Hepimiz, herkes hata yapıyor.
Hiç kusura bakma.
Gerçekten doğru insan olmak için sen de çabala.
Eğer onu yapamıyorsan.
İyi bir kadın olmak için çabala.
Çabalamak güzel ve iyi niyetli bir şeydir.
Çabalasan ne olur.
Yakalayamazsın kör Fatma derlerdi değil mi.
Çabalamazsan kör Ayşe.
Derim bak.
Funda’ya takılanlar…
…. Dün Dünya Kalp günüymüş.
Bir akım, bir ortak paylaşım var
“Haydi kızlar, artık evde iken dışarıdan yemek sipariş etmeyelim, evde yemeğimizi kendimiz yapalım.”
Çok hoşuma gitti.
Hayatımda, evde iken sadece iki kere pizza sipariş ettim, bin pişman oldum.
Evde gecenin hangi saati olursa olsun bir kap yemek yaparım.
Çok iyi yemek yapan, adım arkadaşlar arası dillere destan biri değilim.
Ama
Hep az yaparım, hep taze taze yaparım.
Hiç üşenmem.
Midem şımarıktır, dışarıdan yediğim yağdan hemen rahatsız olur, mız mızlanırım.
Hayat çok zor, ekonomik durum malum, aloooo, hadi yemek sipariş edelim, zor artık.
Hadi kızlar…
Köşemden seslenmiş olalım..
Evde iken yemek yapalım, evimizin yemeğini yiyelim, yeni nesil çocuklarımıza yemek yapmayı, siparişe dur demeyi öğretelim.
… Haftaya uzun uzun anlatacağım, ama iki satır bahsetmeden yapamadım.
İki günlüğüne, Fethiye Kayaköy’e gittim.
İnanılmaz.
İnanılmaz bir ülkemiz var.
Cennetin ta kendisi.
Kayaköy’e bugüne kadar gitmediğime, bilmediğime utandım.
İNGİLİZ DOLU.
İNGİLİZ köyü gibi olmuş.
Tabiatı, denizi, olağanüstü.
Ama HALA hiçbir şey umurunda olmayan İNSANLARI köy düzeninde yaşıyorlar…
Köyün sanat evi var.
Çocuklar ritm dersi, ahşap oyma, deri işleri yapıyorlar.
Gençler çok mutlu
Müzik içinde yaşıyorlar..
Dokunmayın onlara, mutlu olan çocuklardan kimseye kötülük gelmez.
Funda ÖZKALYONCU 30 Eyl 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik’te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.