Yıldırım, BM’nin, 10 Aralık 1948’de Paris’te yaptığı toplantıda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kabul ederek bu konuda evrensel bir çerçeve belirlediğini hatırlattı.
Yıldırım, “Doğudan batıya, kuzeyden güneye ilticaları hiç kimse ayıklamamalıdır. Sonuçta insanların barış ve güven içinde yaşayacakları hayat şartı aramaları en doğal haklarıdır.” dedi.
Türkiye’nin, dünyanın en sorunlu bölgeleri olan Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Doğu üçgeninde yer aldığını söyleyen Yıldırım, kriz bölgelerinin ortasında bulunan Türkiye’nin, aynı zamanda göçmenlerin de bulunduğu bir ülke olduğunu dile getirdi.
Yıldırım, insanın insanı hasım görmesi nedeniyle dünyanın çeşitli yerlerinde göçmen sorunu yaşandığını, yaşanmaya da devam ettiğini belirterek, BM Mülteciler Yüksek Komiserliğinin kayıtlarına göre 2017 sonu itibarıyla 70 milyon insanın savaş, şiddet, baskı gibi nedenlerle yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kaldığını bildirdi.
Bu insanların çoğunluğunun Suriye, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar ve Somali vatandaşları olduğunu ifade eden Yıldırım, en çok sığınmacı alan ülkelerin ise Türkiye, Pakistan, Uganda, Lübnan ve İran olarak raporlara yansıdığına dikkati çekti.
“İnsanlığa büyük görev ve sorumluluk düşüyor”
Yıldırım, iltica etmek zorunda kalan insanların, kendilerini bu duruma getiren savaş, açlık ve işsizlik gibi sebeplerin failleri, aktörleri değil bu işin mağduru olduğunu vurgulayarak, “Bütün noktada insanlığa büyük görev ve sorumluluk düşmektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ni yayınlayan ülkeler, öncelikle bu bildiriye sahip çıkmalıdır.” dedi.
700 milyonu aşkın insanın açlıkla karşı karşıya olduğunu, yılda 20 milyona yakın kişinin açlık nedeniyle hayatını kaybettiğini ifade eden Yıldırım, buna karşın 750 milyonu aşkın insanın ise aşırı beslenme sorunu yaşadığını kaydetti.
“Türkiye, 3,6 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor”
Türkiye’nin birçoğu Suriyeli olmak üzere 3,6 milyon mülteciye ev sahipliği yaptığını bildiren Yıldırım, “İnsani ve vicdani bir mesele olduğunu biliyoruz. Bundan da yüksünmüyoruz.” dedi.
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” atasözünü hatırlatan Yıldırım, “Bugün komşunun himayesine muhtaç kalan insanlara kucak açmak, kol kanat germek insani değerlerimizin başında gelmektedir.” diye konuştu.
Yıldırım, 2011 yılından beri Türkiye’ye gelmeye başlayan Suriyelilerin öncelikle barınma, eğitim, sağlık ve diğer ihtiyaçlarını karşılamaya başladıklarını, 2019 yılını ise “uyum yılı” ilan ettiklerini kaydetti.
Türkiye’deki Suriyelileri sosyal ve kültürel yapıya entegre çalışmalarını sürdüreceklerini aktaran Yıldırım, bu doğrultuda misafir edilen göçmenlere 81 ilde dil kursları, sosyal ve kültürel yapıyı anlatan eğitici kurslar açılacağını belirtti.
Yıldırım, “Suriye’de barış mutlaka tesis edilecektir ve ülke güvenli hale gelecektir. Bu kardeşlerimiz ülkelerine, doğdukları, büyüdükleri, acı tatlı hatıralarının olduğu kendi evlerine mutlaka dönecektir.” diye konuştu.
Türkiye’nin, “insan ölmesin, insanlık ölmesin” diye çalışmalarını fedakar şekilde yürüttüğünün altını çizen Yıldırım, “Dostlarımızın sırtımızı sıvazlamaları iyi bir şey ama yeterli değildir. Yüke onların da el atmaları gerekir. Sadece takdir, teşekkür etmek yetmez, sorumluluğa ortak olmaları da gerekir. İster bu noktada katkı sağlasınlar isterse sağlamasınlar Türkiye kendine yakışanı tarihinden gelen tecrübesini, örfünü, adetini, inançlarının gereğini bundan sonra da yapmaya devam edecek ama birinci görevimiz karışılıkların olduğu Suriye’de sorunun çözülmesi ve ülkeye huzurun gelmesi olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
“İsrail’in Filistin topraklarını işgali kangren haline geldi”
Türkiye’nin milli gelirine oranla en fazla insani yardım yapan ülke olduğuna dikkati çeken Yıldırım, şunları söyledi:
“Biz meseleleri insani açıdan ele alıyoruz. Aynı duyarlılığı diğer dostlarımızdan özellikle de gelişmiş ülkelerden bekliyoruz ancak onlar Suriyelilere ve benzer durumdaki mültecilere yalnızca iş gücü olarak bakıyorlar. Aralarından eğitimlileri, gençleri alıp diğerlerine yüzlerini çeviriyorlar. Türkiye ekonomisinin 20 katı büyüklüğündeki AB, Türkiye’nin gösterdiği feragatın yarısını bile gösteremiyor. Bu durum dünyanın diğer bölgelerinde de farklı değil. İsrail’in Filistin topraklarını işgaliyle başlayan sorun bugün kangren haline gelmiştir. On binlerce Filistinli mülteci kampında doğup, mülteci kampında hayatını kaybetmektedir. Benzer durum Rohingya’da Müslümanların başındadır. Bir etnik temizlikle karşı karşıyalar. Bu insanlar sistemli ve vahşice yürütülen katliamlarla yaşadıkları yerlerden çıkarılıp Bangladeş topraklarında kötü şartlarda hayat sürdürmek mecburiyetinde kalmıştır. Başbakanlığım döneminde buralara gittim. O insanların ne halde olduklarını gördük. Türkiye oraya da yardım elini uzattı. Halen orada yüz binlerce insanın yeme, içme ihtiyaçlarının giderilmesi için gayret gösteriyoruz.”
Yemen’de devam eden iş savaş nedeniyle 15 milyon insanın açlıkla karşı karşıya olduğunu, Afganistan’ın 40 yıldır barışa hasret kaldığını belirten Yıldırım, savaş ve şiddetin bulunduğu yerde ekonomik kalkınma ve refahın olamayacağını vurguladı.
Sürekli devam eden şiddetin çevreye mutsuzluk yaydığını dile getiren Yıldırım, şunları kaydetti:
“İnsanı mutsuz eden krizleri ve masum kişilere yapılan zulümleri önleyecek geçerli, etkin bir mekanizma olmaması da çok büyük eksikliktir. Yaşamak en temel insan hakkıdır. Yaşama hakkının ihlal edilmesi, insanın Allah’ın kendine yüklediği sorumluluğu reddetmesi anlamına gelir. Bu noktada insana yüklenen sorumluluğu hatırlatacak uluslararası bir mekanizmaya şiddetle ihtiyaç vardır. BM bugünkü yapısıyla bu konulara ne yazık ki çözüm bulmaktan uzaktır. Bu niteliği sebebiyle özellikle BMGK’nin yapısında mutlaka değişikliğe gidilmelidir. Bu yüzden Sayın Cumhurbaşkanımız zaman zaman ‘Dünya 5’ten büyüktür.’ ifadesini dile getirmektedir. 2. Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından savaştan edinilen tecrübeler ve çıkarılan dersler üzerine kurulan BMGK, yarınlara da aynı anlayışla devam edemez. Bu, sürdürülebilir bir durum değildir. Dünyada galipler ve mağluplar anlayışı çoktan geride kalmıştır. Bu yapı mutlaka değişmelidir.”