Analizim.
Okumanız dileğiyle.
Aslında KALICILIK-ÖLÜMSÜZLÜK demek.
Kullandığımız anlamda ise; “Ezelden ebede VARLIK” demek.
Milletin, insanlığın yaradılışıyla ortaya çıkan medeniyet (insanlık) değerlerini, ilkelerini, hedeflerini, kavramlarını kendi varlığıyla-vatanıyla-devletiyle-ordusuyla özdeşleştirerek geleceğe yürümesi, yücelmesi ve yükselmesi demek.
Bu uğurda bütün varlığını ortaya koyması, ortak bir birliktelik, fikir, ideal, hedef, amaç ve ülkü üretmesi demek BEKA.
Ya da bir diğer bakış açısıyla; ‘en azından’ var olanın kaybedilmemesi, korunması, yaşatılması demek.
BEKA’yı Güç Piramidinde “Kavramlar-İlkeler-Değerler-Ölçüler” ile “Jeo-politik ve Jeo-strateji” arasında yapılandırabilirsiniz.
Beka dediğinizde, bütün milli güç unsurlarını (-ki bunlar);
– Siyasi Güç,
– Askeri Güç,
– Ekonomik Güç,
– Demografik (nüfus) Güç,
– Bilimsel ve Teknolojik Güç
ve
– Moral (ya da İnanç) Gücü’nü mutlaka anmanız gerekir.
Ve BEKA, bütün bu MİLLİ GÜÇ UNSURLARININ senkronizesini, uyumunu, birbirini beslemesini, desteklemesini, gerçeklere ve güce dair güncellenmesini ve geliştirmesini emreder.
Bir başka açıdan BEKA; birbirinden farklı alanlarda varlık ve etki gösteren jeo-politik ve jeo-stratejik güç çarpanları ve bileşenlerinin simbiyotik ilişkisi; yani çok boyutlu stratejik eksenlerin birbirlerinden yararlanırken birbirlerine yarar sağlamaları, koordinasyon, sinerji, güç ve caydırıcılık üretmeleridir.
…
Seçimler açısından bakıldığında ise; ‘sanıldığının aksine’ sadece 31 Mart seçimleri değil, bütün seçimler bir Beka meselesidir.
Çünkü her seçim mutlaka BEKA’yı etkileyecek süreçlerle ve sonuçlarla ortaya çıkar.
Ve bu sadece Türkiye için değil, geneli ilgilendiren her seçim ve her ülke için geçerlidir.
Özele inmek gerekirse; 31 Mart seçimlerinin 4. Nesil savaşın ilgi ve etki sahasında, vekaletler savaşının yakıcı ve yıkıcı etkisinde, 4. Nesil savaş hamilerinin terörle ve örgütleriyle iş birliğinin gölgesinde, alınan darbeler sonrasında ülkede zafiyetlerin ve hassasiyetlerin oluştuğu bir konjonktürde gerçekleşecek olması, bu seçimi tam anlamıyla bir BEKA MESELESİNE dönüştürmüştür.
4. Nesil savaşın hamileriyle, yıkıcı-bölücü-ayrılıkçı ve bozguncu akımların seçim angajmanları ve stratejilerinin etkili olacağına dair duyulan endişe, özellikle Cumhur İttifakının konuyu gündeme getirmesine neden olmuştur.
Millet İttifakı ise “gündeme gelen Beka Meselesini”; Cumhur İttifakının kendi ikballeriyle, siyasi gelecekleriyle ve koltuklarıyla ilgili olduğunu iddia etmektedir.
…
Önemi ve konunun anlaşılması adına, yakın siyasi geçmişe bir bakalım.
1991 yılında yapılan seçimlerde PKK’nın siyasi türevlerinin SHP’nin içinde seçimlere katılmasına yol verilmişti. Böylece, o gün terör için yeni bir safha başladı. O tarihe kadar terörün stratejik savunma safhasını bir adım bile aşamayan yıkıcı-bölücü terör, bir anda stratejik savunma (1)-stratejik denge (2)-stratejik saldırı (3) safhalarını atlayarak, terörün 4. safha hedefine yani SİYASALLAŞMA SAFHASINA ulaştı.
Böylece, seçimlerle birlikte elde ettiği meşrulaşma/kabullenme/güç, menfaat ve cazibe merkezine dönüşme gibi kazanımlar üzerinden toplumsal katmanlara ulaşmaya, etkilemeye, yanına çekmeye ve yanına çektiklerini ayrılıkçı hizbine ve terörüne kazandırmaya, gün geçtikçe alana-zamana-katmanlara yayılmaya ve etkisini arttırmaya başladı. Daha sonra ki yıllarda “Çözüm sürecini de kullanarak” Türkiye içine taşıdığı terörün ağır silah ve patlayıcı yığınağıyla dağlar ve meskûn mahallerde mevzilendi, YPS-YDGH ve Asayiş gibi yapılar adı altında teşkilatlandı.
Sonuçları ortadadır.
1991 seçimleriyle ve neden olduğu SİYASAL KAZANIMLARLA başlayan süreç, “Hendek çatışmaları adı altında” 11 Temmuz 2015’de Cumhuriyet tarihinin en büyük isyan girişimine dönüşmüştür.
Ve orada durmamış, orada kalmamıştır.
Benzer bir denklem FETÖ için geçerlidir.
Dini ve dindarı istismar ederek yürüyen ve her türlü çatlaktan sızarak devleti ve devletin stratejik kurumlarını ele geçiren FETÖ’nün kullandığı en önemli aygıtların başında yine siyaset ve seçimler gelir.
Ortaya çıktığı 40 yıl öncesinden, başta siyasi parti ve diğer oluşumların sırtına binerek; işbirliği, karşıtlık, ittifak ve nüfuz üreterek, aynı PKK gibi, ama kendine has metotlarla meşrulaşmayı-kabullenmeyi-güç, menfaat ve cazibe merkezine dönüşmeyi, hatta dirençlere boyun eğdirmeyi başararak, toplumsal katmanlara ulaşmış, etkilemiş, yanına çekmiş alana-zamana ve katmanlara yayılarak 15 Temmuz gecesi TSK’nın güç ve kudretini ele geçirmeye; millete, devlete ve geleceğe, yani BEKA’ya diz çöktürmeye kalkmıştır.
FETÖ darbe girişiminin devletin çökmesi, ordunun dağılması, vatanın parçalanması, milletin iç savaşa sürüklenmesi, ortaya çıkan kaos ortamında aynı Ortadoğu ülkeleri gibi Türkiye’nin de işgal-istila ya da müdahale açık hale gelmesi, aynı YPG/PKK’nın seçim angajmanları ve kazanımları gibi tam bir BEKA MESELESİDİR.
Bütün bunlarla birlikte; Türkiye’nin yaşanmakta olan 4. Nesil savaşın ilgi ve etki sahasında kalması, daha ötesi 4. Nesil savaşın silahları olan YPG/PKK, FETÖ, DEAŞ başta tüm vekil örgüt ve ideolojilerin Türkiye’de etki ve HASSASİYETLER üretmesi ve bu paradoksal savaşta seçim süreçleri ve sonuçlarıyla var olan ve ortaya çıkabilecek HASSASİYET VE ZAFİYETLERİ derinleştirme özelliği, TAM ANLAMIYLA BİR BEKA MESELESİDİR.
…
Öte tarafıyla siyaset bir mücadele alanıdır.
Doğası gereği ancak bir kişinin oturabileceği bir koltuğa en az 4-5 güçlü rakip taliptir.
Siyasi rekabetin konusu olan bu durum, bir eksenleşmeye ve/veya düşmanlaşmaya kesinlikle dönüşmemelidir.
Çünkü 4. Nesil savaşın örgütleri ve onları kullanan hasım ülkeler bu düşmanlaşma/eksenleşme/sertleşme ve çatlaklaşma dalgasını mutlaka kullanmak isteyecek, hassasiyetleri ve kırılganlığını derinleştirerek, nihai hedefe ulaşmaya çalışacaklardır.
Bu açıdan bakıldığında, örneğin; Yıldırım ile İmamoğlu’nun İstanbul için, Özhaseki ile Yavaş’ın Ankara için rekabeti siyasetin konusu iken ve seçmenin; temelde rakiplerin vizyon-misyon-kapasite-kabiliyet-liyakat ve dürüstlük gibi özellikler üzerinden tercih yapmaları beklenirken, konuyla ilgili Tayyip Erdoğan düşmanlığının temel bir parametreye dönüştüğü görülmektedir. Ve bu durum, siyasi bir rekabetten ziyade siyaseti, seçimleri, sonuçlarını ve etkilerini dizayn etmeye soyunmuş bir milli güvenlik ve beka meselesi olarak, ortada durmaktadır.
Diğer yanıyla ‘seçim sonuçlarına bağlı’ yeni geçilen Cumhurbaşkanı sisteminin tartışmalara açılması ve baskı altında kalma olasılığı söz konusudur.
Ayrıca, başka yıkıcı bölücü YPG/PKK’nın ‘genel olarak’ güçlü olduğu alanlarda kendi adaylarını, diğer alanlarda ise Erdoğan karşıtı ekseni/adayları destekleyecek tarzda ürettiği 31 Mart’a yönelik seçim-terör stratejisi, eksenleşmeyi-kutuplaşmayı-karşıtlaşmayı-düşmanlaşmayı derinleştirme ve hassasiyetleri arttırma özelliği taşımaktadır. Terörün bu kurnazlığı ve ürettiği kapasite sadece siyasetin değil, aynı zamanda güvenlik ve bekanın konusudur.
FETÖ’nün de benzer siyasi angajmanlar içinde olduğunu öngörmek gerekir.
Burada sorun sadece 4. nesil savaşın, hamilerinin, örgütlerinin, türevlerinin Türk siyasetinde ve seçimlerde üretmek istediği etki ya da strateji değildir.
Sorun asıl yanıyla, terör ve hamilerinin ‘siyaset ve seçimler üzerinden ürettikleri’ savaş ve terör stratejilerine siyasi partilerin ne kadar kapıldıkları, kurulan tuzaklara ne kadar düştükleri ve düşecekleriyle ilgilidir.
Ve karşılaşılan bu sorun sadece YPG/PKK, FETÖ, DAEŞ ile ilgili değildir. Bugün Türkiye’de inançları, ideolojileri, etnik, mezhebi ve meşrebi farklılıkları istismar eden, kirli-gizli emeller, niyetler ve ihtiraslar taşıyan pek çok güç ve menfaat ekseni, seçimler ve siyaset üzerinden kazanımlar elde etmeye, devlette yer elde etmeye çalışmaktadır.
Ümit ederim FETÖ ve YPG/PKK’da olduğu gibi kafamızı duvara vurmayız.
Burada yazmak gerekirdi, ama çok uzadı.
Bir diğer çok önemli BEKA MESELESİ de Millete ait olan ortak değerlerin siyasi rekabetin KARŞIT EKSENLERİNE dönüşmesidir.
O da artık başka bir yazıya.
…
31 Mart seçimlerinin vatanseverlik paydası içinde yıkıcı-bölücü-bozguncu-ayrılıkçı yapıların etkisinden uzak ve onları karşısına alan bir siyasi bilinçle gerçekleşmesi, MİLLİ GÜCE ve BEKA’ya hizmet etmesi umut ve duasıyla.