Bilim insanları bayan Milne’nin bu büyük yeteneğini kullanarak bu çaresiz hastalığı alt etmek için büyük bir kapı açmanın yollarını arıyor.
Joy Milne, keşfini ilk olarak kocasından aldığı kokuyla farketmiş. “Yağlı bir esans türü. misk gibi” diye tarif ediyor aldığı kokuyu. Bu kokuyu aldığında eşi 45 yaşındaydı. Uzun süre bu kokunun sırrını çözememiş emekli hemşire. “Sonra birgün Parkinson hastalarının katıldığı bir terapi programına katıldım ve herkesten aynı kokuyu alınca durumu anladım” diye anlatıyor. Durumu anlattığı yakınlarının yönlendirmesiyle Parkinson hastalığı üzerine çalışan uzmanlara ulaşan Joy Milne heyecan verici bir çalışmanın da kapılarını açtı. Milne’e aralarında bir sağlıklı deneğin tişörtünün olduğu 50 parkinson hastasının tişörtünü koklamasını ve tespitlerini söylemesi istendi. Hemşire hastaların kısa süre giydiği tişörtleri kokladı ve seçimlerini yaptı. 8 ay süren tıbbi analizlerin ardından hemşirenin tüm Parkinson hastalarını ve aralarındaki tek sağlıklı birey ait olan tişörtü de yüzde 98 oranında tespit ettiği ortaya çıktı. Uzmanların dikkatini çeken Milne’in koku alma yeteneği üzerine yoğun bir araştırma süreci başlatılınca dikkat çekici veriler de gelmeye başladı. Milne, vücudun dış deriyi korumak için ürettiği sebum adlı yağ enziminin kokusunu alabiliyordu. Bu keşifin ardından çalışmalarını bu noktaya yoğunlaştıran uzmanlar Parkinson’u sebum analizi üzerinden tespit etmeyi başaran biyolojik işaretleyicileri geliştirdi.
Parkinson, Alzheimer’ın ardından dünyadaki en yaygın nörodejeneratif hastalık. Milne’nin bu yeteneği her ne kadar şimdilik hastalığın tespiti açısında önemli bir eşiğin aşılmasını sağlasa da uzmanlar bu adımın hastalığın kesin tedavisi için de önlerine büyük olanaklar sunduğunu vurguluyor.