Özgürlük… Şu kısacık kelimenin içine koca bir evren sığdırmışlar. Kimine göre sabah istediği saatte uyanmak, kimine göre sırt çantasını alıp dünyayı gezmek. Kimi özgürlüğü çayına şeker atmakta bulur, kimi de şeker atmamakta. Ama işin ironik tarafı şu ki, özgürlük üzerine en çok konuşanlar genellikle kendini özgür hissetmeyenlerdir. Özgürlük, balık için okyanus neyse, insan için de odur: İçindeyken fark edilmesi zor, ama bir kez eksikliği hissedildiğinde nefes almak bile güçleşir.
Bazen özgürlük, akşam yemeğinde ne yiyeceğine karar vermektir. “Pizza mı, salata mı?” diye düşünmek bile bir ayrıcalık aslında. Çünkü asıl mesele, önüne ne konulursa yemek zorunda kalmamak. Özgürlük, istediğin seçeneği yaratabilme gücüdür. Kimi zaman bu, kendi tarifini uydurup mutfağa girmek, kimi zaman da “Bugün canım hiçbir şey istemiyor” diyerek sofradan kalkmaktır. Yani mesele seçeneklerin azlığı ya da çokluğu değil; o seçenekler üzerinde söz sahibi olup olmadığındır.
Ama belki de en büyük özgürlük, hayır diyebilmektir. Çünkü özgürlüğün en sinsi düşmanı, açıkça görünen bir zincir değil, “Evet demek daha kolay” hissidir. Hayır diyemeyen biri, başkalarının planlarının içinde kaybolur; neyi gerçekten istediğini bile unutabilir. Zorunda olmadığın bir işe “hayır” diyemiyorsan, özgürlüğün yalnızca bir yanılsamadır. “Haydi bir kahve içelim!” teklifine evet demek kolaydır, ama o gün tek başına olmayı seçip hayır demek, özgürlüğün gerçek sınavıdır.
Bir de özgürlüğün farklı türleri var: Finansal özgürlük, ruhsal özgürlük, “Bugün hiçbir şey yapmayacağım” özgürlüğü… Ama en tehlikelisi, diğer insanların özgürlüğüyle kesişen türü. Çünkü bu noktada özgürlüğün bir bumerang gibi dönebileceğini unutuyoruz. “Ben istediğimi yaparım!” diyerek sabaha kadar müzik açarsan, yan komşunun uyku özgürlüğüne balyozla dalmış oluyorsun.
Özgürlüğü kullanma kılavuzu diye bir şey olsaydı, belki ilk madde şöyle olurdu: “Özgürlük, başka birinin hayatını kabusa çevirmediği sürece güzeldir.” İkinci madde ise net olurdu: “Gerçek özgürlük, hayır diyebilmektir.” Çünkü hayır diyemeyen birinin özgürlüğü, bir kağıttan gemi gibidir—suda süzülür ama her an batabilir.
Ve işin ilginç yanı, özgürlük bazen sessizdir. Öyle büyük laflarla, büyük eylemlerle gelmez. Bazen bir derin nefes alıp “Bunu yapmak istemiyorum” diyebilmektir. Kendi yoluna gitmektir. Başkalarının beklentileriyle çizilmiş haritaları yırtıp, “Benim rotam başka” diyebilmektir.
Sonuç olarak, özgürlük neyi seçtiğimizden çok, seçme hakkımızın olmasıyla ilgilidir. Ve belki de en güzel özgürlük, başkalarının beklentilerinden kurtulup, gerçekten istediğimiz gibi yaşayabilmektir. Çünkü hayat, başkalarının senaryolarında figüran olmak için fazla kısa.