Emrihan AYDIN
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Osmanlı’nın Yıkılmasına Sebep Olan İçsel ve Dışsal Etmenler

Osmanlı’nın Yıkılmasına Sebep Olan İçsel ve Dışsal Etmenler

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzyıllar süren egemenliği, tarihte önemli bir yer tutmaktadır ve bu imparatorluğun çöküşü dikkatlice incelenmeli, yönetim açısından çıkarılması gereken dersler belirlenmelidir. Bu dersler, tüm devletler için değerli birer örnek teşkil edebilir. Yönetim tarihi, yeni çağın en önemli konularından biri haline gelecektir.

Osmanlı İmparatorluğu, kuruluş döneminde, egemenlik sürecinde ve çöküşünde önemli dersler sunmaktadır. Örneğin, yıkılmasının içsel nedenlerinden biri, kuruluş politikalarıyla ilişkilidir. 600 yıl boyunca varlığını sürdüren bir imparatorluk, yıkılma etmenleriyle yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu ve benzeri örneklerin sunduğu yönetim derslerini kapsamlı bir şekilde incelemek gerekmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş nedenlerini iki ana grupta ele almak faydalı olacaktır: içsel etmenler ve dışsal etmenler. Bu şekilde, konuyu daraltarak daha sağlıklı tespitler yapmak mümkün olacaktır.

İçsel Etmenler:

a.     İstimalet Politikası

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün içsel nedenleri arasında istimalet politikası önemli bir rol oynamaktadır. İstimalet, Osmanlı’nın kuruluş felsefesini yansıtan ve yıkılış sürecinin merkezine yerleşen temel bir ilkedir. Bu politika, aynı zamanda hoşgörü politikası olarak da bilinir. Osmanlı’nın fethettiği bölgelerdeki insanlara müdahale etmeme ilkesini benimseyen bu yaklaşım, fetih döneminde imparatorluğun en büyük güvencelerinden biriydi. Yüzyıllar boyunca farklı kıtalara yayılan geniş coğrafyada yönetim başarısının temelini oluşturmuştur. Ancak, Fransız İhtilali ile birlikte dünyada yükselen milliyetçilik akımları, fetih döneminde sağlanan güvenceyi ortadan kaldırarak istimalet politikasının Osmanlı’nın parçalanmasına yol açan önemli bir etken haline gelmesine neden olmuştur.

 

b.     Tanzimat ve Islahat Fermanı

Osmanlı İmparatorluğu’nda bireyler, istedikleri inançları özgürce yaşama hakkına sahipti. Ancak 18. yüzyıldan itibaren imparatorluk duraklama ve gerileme dönemine girdi ve bu süreçte yönetimde belirgin bir zayıflama yaşandı. Üstelik dışarıdan gelen Fransız İhtilali ile birlikte milliyetçilik akımları ortaya çıkınca, imparatorluğun tebaası içindeki gayrimüslim gruplardan bağımsızlık talepleri yükselmeye başladı. İçerideki yönetimsel zayıflık ve milliyetçilik akımlarının etkisi, gayrimüslimlerin bağımsızlık isteklerini daha da güçlendirerek Osmanlı’nın çöküşünü hızlandırdı.

Tanzimat Fermanı, yapılan reformların kalıcı hale getirilmesi, devlet düzenindeki bozulmaların önlenmesi ve yayılan milliyetçilik akımlarının olumsuz etkilerinden kurtulma amacıyla ilan edilen anayasal bir belgedir. Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid tarafından 1839 yılında duyurulan Tanzimat Fermanı’nın maddeleri ise şu şekildedir:

  • Tüm Osmanlı tebaasının can güvenliği sağlanacaktır.
  • Herkesin mal, namus ve ırz güvenliği sağlanacak ve herkesin bu değerlere saygı göstermesi temin edilecektir.
  • Yargılamada açıklık ilkesi esas olacak ve hiç kimse yargılanmadan idam edilemeyecektir.
  • Vergi alımı herkesin gelirine göre yapılacaktır.
  • Kanun önünde herkesin eşit olması sağlanacaktır.
  • İşkence, dayak, rüşvet ve kayırma yok edilecektir.
  • Tüm Osmanlı tebaasına özel mülkiyet hakkı tanınacaktır.
  • Her bölgeden gerektiği kadar ve o bölgenin düzenini bozmayacak kadar asker alınacaktır.
  • Her dört ile beş senede görev yapan askerler, askerlik görevlerini tamamlayacak ve yerlerine yenileri alınacaktır.

 

Gayrimüslimlerin talepleri doğrultusunda ilan edilen Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı ile getirilen reformları daha da genişletmiştir. Bu fermanın temel amacı, millet sistemini ortadan kaldırarak tüm din topluluklarına eşit vatandaşlık hakları tanımak ve Müslüman ile gayrimüslim Osmanlı tebaası arasında tam bir eşitlik sağlamaktır. 18 Şubat 1856 tarihinde Sultan Abdülmecid tarafından ilan edilen Islahat Fermanı’nın maddeleri ise şu şekildedir:

  • Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı’nın tüm hükümlerini destekleyecektir.
  • Herkese ibadet ve inanç özgürlüğü tanınacaktır.
  • Gayrimüslim din adamlarına maaş bağlanacaktır.
  • Gayrimüslimler, var olan mimari yapılarını tamir edebilecek; gerekirse yeni yapılar inşa edebileceklerdir. Bu maddeyle gayrimüslimlerin okul, hastane, kilise vb. açabilmelerinin önünde herhangi bir engel kalmamıştır.
  • Din, dil ve ırk üzerinden hiçbir ayrımcılık kabul edilmeyecek ve yapanlar cezalandırılacaktır.
  • Devlet memurluğu ve askeriyeye kabulde din farkı gözetilmeyecektir.
  • Gayrimüslimler mülk sahibi olabileceklerdir.
  • İşkence ve eziyet asla kabul edilmeyecek; yapanlar ise cezalandırılacaktır.
  • Vergi ödemede din farkı gözetilmeyecektir.
  • Farklı dinlere mensup olanların davaları karma mahkemelerde görülecektir.
  • Her iki tarafın da gayrimüslim olduğu davalar, eğer isterlerse kendi patrikhaneleri tarafından görülecektir.
  • Mahkemelerde şahitlik hususundaki din farkı ortadan kaldırılacak ve herkes eşit haklarla şahitlik edebilecektir.
  • Gayrimüslimlerin ihtiyaçları patrikhaneler bünyesinde oluşturulacak meclislerde tartışılacak ve ortaya çıkan talepler Bab-ı Ali’ye iletilecektir.
  • Gayrimüslimlerin meclislerde temsil edilmeleri sağlanacaktır.

 

Gayrimüslimlerin, Sultan Abdülaziz’in iflasını ilan etmesiyle birlikte Galata’daki gayrimüslimlerin Abdülaziz’i tahttan indirmesi süreci yaşanmıştır. Yüzyıllar süren istimalet politikasının ardından, gayrimüslimler padişahı devirme gücüne ulaşmışlardır. Fethettikleri yerlerde kendi inançlarına göre yaşama fırsatını elde etmelerinin yanı sıra, zamanla Osmanlı Müslüman tebaasıyla eşit statüde olma veya onlardan daha ileri bir konuma gelme arzusuyla durmaksızın mücadele etmişlerdir.

c.      Devlet Yönetim Sistemi

Osmanlı İmparatorluğu, uzun yıllar boyunca yönetimsel açıdan örnek bir sistem sunarak rol model olmuştur. Ancak zamanla, dünya üzerindeki değişim ve gelişmelere ayak uyduramayarak çağın gerisinde kalmıştır. Bu durum, dış güçlerin Osmanlı içindeki farklı din ve azınlıkları kullanarak imparatorluğun çöküşünü hızlandırmasına yol açmıştır. Sultan Abdülaziz, 1867 yılında gerçekleştirdiği Avrupa seyahati sırasında Osmanlı’nın yönetimsel açıdan geri kaldığını fark etmiştir; ancak bu farkındalık için artık çok geçti. Sultan Abdülaziz’in bu seyahatinden, saltanatın kaldırıldığı zamana kadar geçen 55 yıl boyunca yapılan yönetimsel çabaların temel hedefi, dünyadaki gelişmelere yetişmek olmuşsa da asıl amaç, çöküşü geciktirmekti. Yeni dünya düzenine uygun adımlar atılmış, devlet yönetiminde ve özel sektörde reformlar gerçekleştirilmiş, ancak bu çabalar istenen sonuçları vermemiştir. O dönemde özel sektörde gayrimüslimlerin ticaretle uğraşması, Türklerin bu alanda bilgi ve deneyim eksikliği yaşamasına neden olmuştur. Dünya, yönetimsel alanda yaşadığı krizlerden dersler çıkarıp önemli sıçramalar yaparken, Türkler henüz yolun başındaydılar.

d.     Liyakatsiz Kadrolar

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, devlet yönetiminde liyakatsiz bir rical yapısının hâkim olduğu gözlemlenmektedir. Bu dönem, kaht-ı rical olarak adlandırılabilir. Liyakatsizliğin etkisiyle, iç ve dış faktörler hızla çarpan etkisi yaratarak durumu daha da kötüleştirmiştir. Türkler için kronik bir sorun haline gelen kaht-ı rical nedeniyle ciddi hatalar yapılmış ve bu hataların bedeli acı bir şekilde ödenmiştir.

Dışsal Etmenler:

a.     Doğal Zenginliklere Erişim İsteği

Dünyada gelişmeler hızla ilerlerken, İngiltere ve Almanya, anavatanlarına daha fazla toprak katma çabasıyla işgallerini hızlandırdı. Petrolün, kömürle çalışan gemilere göre savaş gemilerinin daha hızlı hareket etmesini sağladığı ve kömürle çalışan sistemlere göre daha az personel gerektirdiği keşfedilince, petrol arayışına girildi. Bu durum, tarihsel bir dönüm noktası oldu.

1800’lerin sonlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması için planlar yapıldı ve bu planlar hayata geçirildi. Almanya, Osmanlı’nın yanında yer alarak dolaylı bir destek sağlarken, İngiltere ise doğrudan karşı cephede konumlandı. Amaç, Osmanlı’yı parçalayarak doğal zenginliklere sahip bölgeleri ele geçirmek ve Türkleri Kuzey Orta Anadolu’da dar bir alana sıkıştırarak adeta bir açık cezaevi gibi yaşamaya mahkûm etmekti. Osmanlı’nın ortadan kalkması, emperyalist güçlerin hedeflerine ulaşmalarında büyük bir engelin aşılması anlamına geliyordu. Nitekim bu hedefe ulaşıldı. İçsel dinamikleri ustaca kullanan emperyalist güçler, Osmanlı’nın savaşa girmesini sağlayarak imparatorluğun çöküşünü gerçekleştirdiler. Ancak hesaplamadıkları tek nokta, Türklerin milli sınırları için verdikleri mücadele ve bu mücadeledeki başarılarıydı. Böylece Anadolu, Türklerin vatanı olmaya devam etti. Diğer yandan, hedeflerine ulaşan emperyalist güçler, hızla işgal ettikleri ülkeleri sömürge haline getirdiler.

Doğal zenginliklere sahip olma meselesi, Sanayi Devrimi’nin etkisiyle değişen üretim teknolojileri sayesinde önem kazandı. Özellikle petrole sahip olmanın önemi anlaşıldıkça bu süreç hızlandı. Dünya üzerindeki devletlerarasında bir rekabet söz konusuydu. Rekabette öne geçmek ve güçlü bir ülke olma arzusu, her devletin hedefiydi. Bu hedefe ulaşmak için doğal zenginliklere sahip olmak ise son derece doğal bir istekti.

b.     Devletlerarası Rekabet

Her devletin amacı güçlü bir konuma ulaşmaktır. Ancak, sadece güçlü olmak yeterli değildir; güçlü kalabilmek de gereklidir. Bu nedenle, devletlerarası bloklar ve ittifaklar oluşturulmaktadır. Birinci Dünya Savaşı öncesinde de benzer bir bloklaşma süreci yaşanmıştır. Ülkelerin hedefi, güçlü kalabilmek için güçlü devletlerin bulunduğu bloklarda yer almak olmuştur. Bu bağlamda, yüzyıllar boyunca dünya üzerinde hâkimiyet kuran Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Osmanlı, son dönemlerinde zayıflamış olsa da, geniş topraklarıyla diğer ülkelerin güçlü olmasının önünde bir engel teşkil ediyordu. Zayıflayan Osmanlı’nın ortadan kaldırılması, topraklarında sömürgeler oluşturulması ve yeni bir dünya düzeninin kurulması gerekiyordu. Bu hedefe ulaşılmıştır.

 

Sonuç olarak, güçlü olmak için harcanan çabanın daha fazlası, güçlü kalabilmek için sarf edilmelidir. Osmanlı İmparatorluğu, iç sorunlarına çözüm bulma konusunda yetersiz kalmış ve dünya üzerindeki gelişmelere kapalı bir şekilde yoluna devam etmiştir. Durumu fark ettiğinde ise iş işten geçmişti. Güç savaşlarının yaşandığı bu dönemde, Türkleri Anadolu’da küçük bir bölgeye hapsetme fikri, hedeflenen ama gerçekleştirilemeyen bir amaç haline gelmiştir.

Tüm bu gelişmeler ışığında, Osmanlı İmparatorluğu’nun ömrü sona ermiş ve yıkılmıştır. Buradan çıkarılacak ders, tarihin devletlerin geçmişten ders alması için önemli bir kaynak olduğudur. Yaşanan olayları farklı açılardan değerlendirmek ve yönetimsel dersler çıkarmak, gelecekte fayda sağlayacaktır. Bu nedenle, yönetim tarihi alanına daha fazla önem verilmesi gerekmektedir. Kurulacak bir Yönetim Tarihi Enstitüsü ile bu çalışmaların kurumsal bir yapıya kavuşturulması büyük önem taşımaktadır.

Osmanlı’nın Yıkılmasına Sebep Olan İçsel ve Dışsal Etmenler
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!