Bir Asır önce, genç kızlarımız, sevgililerini, yavuklularını, nişanlılarını Yemen’e askere gönderirken çaresizliklerini, hasretlerini “ Burası Yemendir.” Diye içleri yakan türküler ile dile getirmeye çalışıyorlardı.
Çünkü bu acıklı türkülerin yakıldığı bir asır öncesinde Yemen bizim eyaletimizdi. Şimdi ise yabancı, el memleketi oldu. Bu nedenle de yazının başlığına “Burası Yemendir.” Diyemiyor, “ Orası Yemendir.” yazabiliyorum.
Ne kadar acı ve ne kadar vahim bir durum ki… Bugün ABD nasıl dünyanın süper gücü ise, çok değil bir asır bilemedin iki asır öncesinde dünyanın süper gücü bizlerdik. Ama basiretsiz yönetimler nedeniyle cam fanus gibi paramparça olduk, dağıldık, koptuk…
Kimisi İngiltere’nin, kimisi Fransa’nın, kimisi bilmem kimin uydusu olup sözde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Sonuç ortada. Görüyorsunuz. Hiçbirisi iflah olmadı. Mutlu azınlıkların dışında halkların hepsi kan revan, açlık sefalet içinde.
Irak, Suriye, Filistin, Balkanlar, Doğu Türkistan, Arakan, Afganistan… İstisnasız hepsi geçmiş günlerini özlem ile anıyorlar. Hataları elbette oldu. Bugünde oluyor.
Ama Onlar bizim kardeşimiz, canımız. Bin yıllık bir birlikteliği birileri öyle istiyor diye söküp atamayız. Onun için onların derdi, bizim derdimiz. Elimizden bir şey geliyor mu? “Kelin merhemi olsa kendi başına sürecek.” Kabilinden bizlerde çaresizlik içindeyiz.
Başımızda bir PKK belası var. Eli kanlı katiller tarafından vatan evlatlarımız şehit ediliyor. Yüreğimiz bu acıya dayanamaz iken, birde Yemen’den Bosna’dan Doğu Türkistan’dan acı haberler geldikçe insanın yüreği harman yerine dönüyor.
Hiçbirine yardım elimizi uzatamadığımız gibi, Devekuşu misali olayları görmezden gelip hiçbir şey yokmuş gibi maalesef günlük hayatımıza devam ediyoruz.
Bosna’da BM himayesinde Sırplar tarafından Srebrenica’da yapılan soykırım esnasında dört yaşında ki bir çocuğun öldürülmeden önce annesine: “Çocukları küçük kurşunlar ile öldürürler değil mi anne ?”diye sorması içimizi yakmıyorsa, insanlığımızı ve Müslümanlığımızı sorgulamalıyız.
Suriyeli küçük kızımızın kendisini tabut içinde çizmiş olduğu resim ile birlikte yazdığı vasiyeti ise başka bir dram:
“Bu benim vasiyetimdir. Canım anneciğim! Senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum. Ve sen ablacığım! Arkadaşlarıma de ki: ‘O açlıktan öldü…’ Ve sen ağabeyciğim! Üzülme; ama ikimiz birlikte, ‘Biz açız!’ dediğimizi hatırla. Ey Ölüm meleği! Acele et ve ruhumu al ki artık Cennet’te yemek yiyeyim. Ben çok açım. Ve ey ailem! Benim için korkmayın. Ben sizin yerinize de Cennet’te yiyebildiğim kadar çok yiyeceğim.”
Doğu Türkistan’da, Yemen’de, Bosna’da Suriye’de… Yaşanan bu içler acısı dramlardan, tarih önünde ve ahirette bizlere hesabının sorulmayacağını, gafil olduğumuz takdirde Allah korusun bunların bizim başımıza da gelmeyeceğini mi zannediyoruz.