Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminde şehit olan Erol Olçok’un eşi ve Abdullah Tayyip Olçok’un annesi Nihal Olçok, kaleme aldığı “Şehitoğlu Şehit” kitabını ve 15 Temmuz sonrasında yaşadıklarını Habertürk TV yayınında anlattı.Nihal Olçok’un konuşmasının satır başları şöyle:DÜNDEN İYİYİM, YARINI BİLMİYORUM
Uzun zamandır aynı cevabı veriyorum. Dünden iyiyim. Yarını bilmiyorum. ONLAR ŞEHİTLER VE HAYATIMDA OLMAYACAKLAR
Bu bir toplumsal travma. Bu sadece benim travmam değil. Kalemim, beynim ve dilim eş zamanlı çalışamadı. Bir arkadaşım bana dedi ki: Yazacaklarını kaydet. Ben de kaydettim. Dört ay boyunca olaylara dışarıdan bakmaya çalışmışım. Ne zaman ki sesimi kaydetmeye başladım, kendi söylediklerimin deşifresini okuyunca… Onlar şehitler ama görünür hayatımda olmayacaklar. Bu benim için kendi sesimi duymam oldu.EVLADI ŞEHİT OLMAYAN ANNELER EKSİK ANNELER Mİ?
Ama bu kitap, aslında birazda ihtiyaçtan doğdu. Dört ay boyunca programlara davet edildim. Sordum. Neden gelmemi istiyorsunuz? Ben bir şeyin ehli değilim ki. Ben anlatamam. Koca koca cümleler kuramam. Ben ne anlatacağım. “Şehit annesi olmak nedir?, şehit evlat nasıl yetişir?” O zaman herkese soruyorum dedim. Evladı şehit olmayan anneler eksik anneler mi? Bu kitap biraz da böyle çıktı. Ben sıradan yaşamış bir sürü eksikliği olan biriyim.
İKİSİNE BİRDEN ÜZÜLEMEDİM HEP BİRİSİ HAYATTAYMIŞ GİBİ DÜŞÜNDÜM
İkisine birden hiç üzülemedim. İnsanın sağı ve solu gibi düşünün. Hep biri varmış gibi düşündüm. Çünkü Şamil ve Emir çok küçük. Onlar büyük bir acı havuzundalar.
Erol beyin yaşamı çok farklıydı. Çok yoğun ama o yoğunluğun içinde muhteşem zenginlikler… Sadece, acaba şimdi mi konuşmalıydık Erol Olçok’u. O bir değerdi. Kıymetliydi. İnşallah doğru anlatabiliriz. Emanetine doğru sahip çıkabiliriz.Şunu ısrarla söylemek istiyorum. Allah çok adil. O kadar adil ki. Üç alabilirdi. Dört alabilirdi. İki aldı. İki bıraktı. Hayat mücadelesi verebileceğim iki temel unsur var. Abdullah benim canımdı. Ben can verdim.11 GÜN GEREKTİĞİ GİBİ AĞLAYAMADIM
11 gün gerektiği gibi ağlayamadım. Çok kalabalıktı. Odaya giriyordum. Odada ağlıyordum. 15 dakika sonra beni dışarı çağırıyorlardı. Çok kalabalıktı. Elhamdülillah. Eşi şehit olan Şefika hanımın Çengelköy’deki evine gittim. İkimiz aynı odada hiç konuşmadan aynı noktaya bakarak 2 buçuk saat ağladık. Tek kelime etmedik. İkimizden de hıçkırık sesi çıkmadı. Tam ayrılırken dedim ki, biz bundan sonra eltiyiz. Çünkü Şefika hanımın eltisi yok. 250 şehidimle tanış olmak için ancak buradaki sevdikleriyle beraber olursam 250 şehidin arasından geçerken onlara selam verebileceğim. ŞEHİTLİK KAVRAMINI YENİ KEŞFETMİŞ GİBİ DAVRANMAYALIM
15 Temmuz’dan beri bizler şehitliği ve bu kavramı yeni keşfetmiş gibi davranıyoruz. Bu hep vardı ki. Hz. Adem’den beri vardı. Bana soruyorlar. Şehidinizle gurur duyuyor musunuz? Duyuyorum tabi ama neye göre? Hz. Peygamberle, şehit düşen Hz. Hamza’ya göre mi? Benim kıstasım ne olacak?Erol bey, Abdullah ve 250 şehit o gece bonusluydu. Bir kontenjan vardı. Allah o kontenjanı açtı. Bir kaç saat içinde kapandı. Torpilliydiler çünkü. Ölümün hak olduğu dünyada orada da güzel tahtlarda olduklarını düşünüyorum.