Hemcinslerim belki bana kızacak ama son yıllarda bizim erkek milletine bir şeyler oldu. Şiddeti bir show unsuru olarak kullanmak, beraber olduğu kadınların varlığı ve sayısı ile övünmek, etik dışı ahlak dışı bir hayatı ön plana getirmek, evli iken karısını aldatmak, aynı anda birden fazla sevgili yapmak gibi akla hesaba uymayan davranışların sayısında ciddi artışlar yaşanmaya başladı. İşin enteresan tarafı bizim kızlarımızda saf gibi bunlara kanıp, bu davranışların altına kalıp onların özgüvenine özgüven katıyor.
Twitter’dan Al Haberi
Nereden geldin bu olaya diyeceksiniz, geçen perşembe akşamı bir arkadaşım aradı, duydun mu haberleri diye. Hayırdır ne oldu dedim. Sıla ile Ahmet Kural olayı dedi. Neymiş efendim Ahmet Kural Twitter’da TT olmuş. Eskiden çocuktan al haberi derlerdi şimdi Twitter’dan al haberi diyoruz. Ciddi ciddi o gün o kadar yoğundum ki sosyal medyaya veya başka bir medyaya bakamamıştım. Hemen açtım Twitter’ı baktım, bir de ne göreyim ortalık kıyılıyor. Neymiş efendim Ahmet, Sıla’yı dövmüş.
Çok samimi söyleyeyim inanasım gelmedi. Sıla sert mizaca sahip bir kız, üstelik İzmir kızı. İzmirli kızlar dayak yemez atar. Bu kız da dayak yiyorsa vah memleketin haline diye düşündüm. Bir nur topu gibi magazin haberimiz daha oldu. Sonrası malum, ortalık Sıla’nın mağduriyetine yönelik yapılan yorumlar, ona gönderilen mesajlar…
2018 Dünyasında Yakışıyor Mu Bu Olaylar?
Bu konu ile ilgili ne diyebilirim, elbette genelde müziği ile ön plana gelen bir yorumcunun pat diye kendisini bir magazin okyanusunda bulması şaşırtıcı. Sıla’nın da magazine düşmesiyle artık Türk magazinine düşmeyen bir rahmetli Michael Jackson kaldı. Böyle bir haberi ne okumak ne de duymak isterdim. Ama oldu maalesef. Yaşadıkları bu çiftin arasında, ama hoş olmadı. Ahmet Kural eğer iddialar doğruysa bu haberle kendisini bitirdi. Ben artistleri tanırım, hepsi ile de ilgili bir yorumum da vardır, ama nedense bu Ahmet’i tanımıyordum fazla. Ama artık tanımış oldum. 2018 dünyasında, 2018 Türkiye’sinde bir metropolde sen kim oluyorsun da bir kızı pata küte dövmeye kalkıyorsun.
Kızlarımız Dayak Yemeyi Seviyor
Bu sözüm Sıla için geçerli değil ama bizim kızlarımızda bir dayak yemeyi seviyor. Dayak yiyorlar, ağlıyorlar, sonra da tıpış tıpış tekrar o erkeğe geri dönüyorlar. Sonra bu döngü birkaç kez daha yaşanıyor, üzülüyorlar.
Sıla ne yapar bilmem, ama şarkılarında gizli olan Arabesk ruh bu olayla resmileşti. O ruh hepimizde var, Sıla’nın dayak yemesi onun kariyerine yarayacak. Genelde üst kesimin şarkıcısı olarak konumlanmıştı, şimdi halkın gönlündeki yer de artacak. Elbette bu onun çektiği acıya merhem olmaz ama buradan Sıla ve Sıla’nın durumuna düşen kızlara bir mesajım olacak. Size el kaldıran bir erkeğe değil geri dönmek, ona selam bile verirseniz o el size daha sert kalkacaktır.
Neticede üzücü bir olay, ama ben artık kadına şiddeti duymak istemiyorum. Bu bizi ileriye götürmez, aksine geriye götürür. Millet Mars’a seyahatin planlarını yapıyor, bizim erkeklerimiz ise şiddet, kavga patırtı ve çapkınlarıyla anılıyor. Böyle medenileşme olmaz, böyle ahlaksızlıklarla 2023 yakalanmaz. Yargının bu tarz eylemlere çok ama çok ciddi cezalar vermesi lazım. Yoksa bu işin altından çıkılmaz. Korkarım bizim erkek milleti raydan çıktı.
Müslüm Filminin Eksikleri
Geçtiğimiz hafta son günlerde medyada en fazla konuşulan sinema filmi Müslüm’e gittim. Yapımcısı 21 milyon lira harcamış bu film için, az sayıda oyuncu ile çekilen bir sinema filmi ama kurgu ve castı oldukça iyi, güçlü. Bir şey dikkatimi çekti, gençler o filme giderken “ağlamaya gidiyoruz kızlar” modunda gitti. Arka koltukta oturan üç kız film arasında “neden ağlamadınız kızlar” diye birbirlerine takıldılar. “Ağlama” teması üzerinden çalıştı fiskos gazetesi filmi pazarlarken.
Maksimum Acitasyon
Film bir biyografi filmi aslında, ama öylesine aksiyon sahneleri vardı ki bir ara savaş filmi mi izliyorum, polisiye filmimi izliyorum anlamadım. Acitasyon çok iyi kurgulanmış. Modern bir arabesk drama oldu diyebilirim. Filmde Müslüm Gürses’in çocukluğunu oynayan çocuk matah bir oyun sergileyemedi, ama Müslüm babayı canlandıran Timuçin Esen kötü olmamış. Kötü olmadı diyorum çünkü daha iyi olabilirdi. Benim dikkatimi çeken iki şey vardı filmde. Birincisi Timuçin çok fizik olarak zayıftı, Müslüm baba evet gençken zayıftı ama daha sonraki yıllarda biraz daha topluydu. Timuçin’in bir beş, altı kilo alması gerekirdi. İskelet gibi kaldı. İkinci dikkatimi çeken şey ise Müslüm Gürses’in şarkı söylerken yaptığı kendine has beden hareketleri oldu. Timuçin, bu beden dilini iyi incelemiş ama sanırım biraz abartmış. Bu belki bir detay ama biraz sahte kalmış şarkı söylerken kullandığı beden dili.
Bir diğer konuda sinema filminde kullanılan şarkıların yorumu, neden acaba Müslüm Gürses’in orijinal sesinden çalınmadı şarkılar diye düşündüm, daha bir reel olurdu her şey. Bu gerçeği tartışmalı bir konu ama bence şarkıları seslendirmek yerine Müslüm Gürses’in orijinal yorumları kullanılsaydı daha iyi olurdu.
Bay Riziko Dünya Listelerinde
Doksanların efsane programı Riziko’nun yapımcı ve sunucusu Serhat, yani Serhat Hacıpaşalıoğlu. Türkiye’de olduğu kadar dünyada da müzik mücadelesini sürdürdü ve müzik adına çok güzel işlere imza attı. En son Yunanistan’ın pop kraliçesi Helena Paparizou ile bir düet yaptı. Ama onun asıl önemli özelliğini az kişi biliyor. O, dünyada en çok ülkede müzik listelerine girmeyi başaran Türk yorumcu. Ne Tarkan ne de başkası. Onun başardığını Türkiye’de kimse başaramadı. Ah bir de değer bilsek…
Riziko TRT Tarihinin İlk Yabancı Formatlı Programı Oldu
O dönem kafamda bir takım yapmak istediğim televizyon formatları vardı. Bütün televizyon kanalları beni kovdu, hiçbiri beni beğenmedi. Çünkü zamanın çok ötesinde olan fikirler ve öneriler sundum. O dönem herkes bu işleri yeni öğreniyordu ve televizyonlar bazı kaygıları gütmek istemedi. Sonra kendi şirketimi kurdum ve “Ben bu işe gireceksem eğer, bana uygun bir projeyle girmeliyim” dedim. Cannes Festivali’ne gittim. Başka Türk televizyonları da vardı ve en tecrübesiz bendim. Onlar masaya nakit para koyarak programı almak istediler, ama param olmamasına rağmen Amerikalılar beni tercih etti ve Riziko’nun formatını bana verdiler. Sadece “Ben bu işi çok istiyorum, daha önce böyle bir tecrübem yok ama çok başarılı yapacağıma inanıyorum” dedim. Birkaç ay sonra projeye başlamak üzereyken temsilciler geldi ve “Sende o inancı gördük” dediler. Sonra “Riziko” başladı. Diğer kanallar zaten en baştan beni reddetmişti. TRT’ye gittim ve şansa iyi bir sürece denk geldim. Projeyi kabul ettiler “Riziko” yarışması TRT tarihinde yayınlanan ilk yabancı formattır. 3 Ekim 1994 yılı ekrana ilk çıktığım gecedir. Haftada 5 gün haberlerden önce bant olarak yayınlanıyordu. Bin bölüm gibi bir yayınım oldu. Şu anda olsa aynı başarı olur mu bilmiyorum; ortam değişti, ben değiştim ve o dönem; zaman, mekan her şey çok uymuştu.
İlk Şarkı Söylediğimde Herkes Beni Yerden Yere Vurdu
Ben Riziko’da ilk televizyona çıktığım dönemde, Erol Evgin’in yaptığı bir televizyon programı vardı, “Erol Evgin Show”a katıldım. Orada her konuğa bir şarkı söyletiyorlardı. Ben de “Bari hazırlanayım” dedim ve Fransızca bir şarkıyı Melih Kibar’ın piyanosu eşliğinde söyledim. Herkes bir dondu ben şarkıyı söyleyince. Daha sonra Melih Kibar beni küçük küçük dürttü. ‘Yapalım, yapmayalım’ diye kaldık. Sonra Fransa’da Rachid Taha’nın “Ya Rayah” şarkısını dinledim, şarkıyı beğendim ama bana çok uygun muydu bilmiyorum, yine de denemek istedim. Sonuç olarak “Rüya” ve “Ben Bir Daha” adlı iki şarkının yer aldığı bir single yaptım. O dönem yerden yere vuruldum, eleştirildim. Radyolar da beni eleştirdi, pek çok radyo DJ’i beni yerden yere vurmayı tercih etti. Ben kendimi fazla ciddi bir adam gibi konumlandırdığım için, müzik benim için sanki hevesmiş gibi algılandı.
Avrupa Listelerinde En Fazla Yer Alan Türk
Brüksel’de ve Paris stüdyolarında çalışıyordum. O dönem yayınlanan şarkım, “Je M’adore” önce İngilizce hazırlandı. Fransa’da bir plak şirketinin eski CEO’su benimle tanışmak istedi ve beni Fransa pazarına lanse etmek istediğini söyledi. “Bu şarkıyı Fransızca okuyabilir misin?” diye sordu. Ben zaten farklı dilde şarkı ezberleyip söylemeye bayılırım. Sonuç olarak bu şarkı yapıldı ve Fransa’da çok beğenildi. Bir yandan da ben, bu şarkı yapıldı oldu bitti ben artık Avrupa’yı fethedeceğim sanıyorum… Bekledim… Hiçbir şey olmadı! Fransız radyoları şarkıyı çalmadı. Fransa çok zor bir ülke. Yabancı birinin Fransızca söylemesi, onları pek mutlu etmedi. Dedim ki “Herhalde yanlış bir şey yapıyorum.” Bu durum beni korkuttu. “Bu klip ve bu şarkı hiçbir yerde tutmazsa, benim bugüne kadar müzikle alakalı öğrendiğim her şey yanlış” dedim. 2015 yılında Almanya’da dostum olan bir plak şirketiyle tesadüfen bir araya geldiğimizde, kendisi şarkıyı dinleyip, klibi izlediğinde yerinden düştü! “Niye bu şarkı pazarlanmıyor?” dedi. “Pazarlanmaya çalışıldı ama olmadı” dedim. Sonra Almanya ile ağustos ayında sözleşme imzaladık. Ekim ayında tamamen dünya devlerinin olduğu bütün listelerde tam 6 hafta boyunca bir numaradaydım, İngiltere listelerinde ise 3 hafta iki numaraydım derken İsviçre, Avusturya, İtalya listeleri birbirini takip etti. “Je M’adore” benim uluslararası alanda dikkat çeken, Amerika’da klibi gösterilen başarılı bir şarkım oldu ve benim yolumu çok açtı. Avrupa’da listeler çok zordur ve bu listelerde benim dışımda, hiçbir Türk şarkıcının adını görmedim. Bir Türkün dünya listelerinde resmi olarak bir numaraya çıkışıdır. İngiltere listelerine resmi girişi, 6 hafta İngiliz listelerinde kalması gibi şeyler ilk kez gerçekleşti.
2016 yılında Eurovision’da “I Didn’t Know” adlı şarkıyla San Marino’yu temsil ettin. Bu teklif nasıl geldi?
2015 yılında San Marino bir arayışa geçiyor; dünya neler yapıyor, listelerde kim var diye araştırıyor. Yeni, değişik ve başarılı birini arıyorlar. Benim Avrupa listelerine giren şarkımı gördüklerinde benim İtalyan olan menajerimi buluyorlar. Derken, menajerimden “Eurovision’a gitmek ister misin?” diye bir telefon geliyor. San Marino’dan resmi teklif geldi. Benim de hoşuma gitti. Sonra hazırlıklara giriştik ve şarkıyı Eurovision Şarkı yarışmasında yorumladım. Şarkı bittiğinde de Türkçe olarak “Teşekkürler Avrupa” dedim.
Eurovision gecesi ülkemi de destekledim. Fakat Türk medyası bunu hiç anlamadı ve anlamamak için de çaba sarf etti. Benimle ilgili en gereksiz eleştiriyi sadece bir Türk yazıyor. Dünyadan hiç eleştiri gelmiyor. Bir Türk’ün bir Türk’e bakış açısı çok farklı. Benden ve Eurovision şarkımdan nefret edebilirsiniz ama ben bir Türk’sem, tüm Türklere hitap etmek zorundayım. Türk olduğum için yanımda olmaları gerekirdi. Orada bir hayal kırıklığına uğradım. Benim bütün aldığım puanlar yabancı ülkelerden geldi. Normalde Eurovision’da finale kalamayan şarkılar için hiç konuşma yapılmaz; fakat yabancı basında, bütün sosyal medyada, Eurovision’un bütün bloklarında benim fotoğraflarım çıktı ve benim için “Gerçek birinci” denildi. İsveç’te ilk 3 favoriden biri gösteriliyordum. Final gecesi Amerika’nın çok önemli bir dergisinde; “Bu akşam final var, kimin kazanacağını bilmiyoruz ama ne yazık ki bu şampiyon San Marino’lu Serhat olmayacak. Serhat, yarışmanın tek gerçek sanatçısı ve kazanmayı hak eden tek kişisi” diye bir yazı yayınlandı ve altına da benim linkim verildi. Ertesi gün sosyal medyada, bütün uluslararası basında “Serhat’ın çalınan şampiyonluğu” gibi yazılar yazıldı.
ENBE Uçurumda Klip Çekti
Behzat Gerçeker’in yönetimindeki Enbe Orkestrası yeni albümde Doğukan Medetoğlu ile yaptığı yeni şarkısı ‘Keman’a klip çekti. Behzat Gerçeker kliple ilgili ‘Dünya çapında sosyal medyada meşhur olan Tazı Kanyonu’nda klibimizi çektik. Kanyonun zirvesine maalesef yol yoktu. Bu nedenle piyanoyu 25 kişilik bir ekiple 400 metre yüksekliğe ellerimizle taşıdık. Uçurumun kenarında aksiyonu fazla bir klip çektik’ diyerek atlattığı tehlikeyi anlattı.
ATV’nin Haklı Birinciliği Alkış Topluyor
Turkuvaz Grubu medyada yaptığı yatırımların geri dönüşlerini almaya devam ediyor. A Haber çok ciddi bir başarı yakaladı. ATV de bu başarılara eşlik ediyor. Geçtiğimiz gün baktım ATV Ekim ayında reytinglerde çok ciddi birincilikler elde etmiş. Ekim ayında tüm gün, tüm kişiler, Prime Time- AB gibi zaman dilimlerinde en çok izlenen kanal olmuş. Kantar medyanın verilerine göre bu başarısını 2016 yılından beri devam ettiriyor ATV. Bu sabrın ve yatırımın en doğal sonucu. Halkın nabzını tutmak kolay iş değil, bir yandan halkın nabzını tutacaksın diğer yandan da AB Grubunda da birinci olacaksın. Kanalı ve yönetimini tebrik etmek herkesin borcu.
Micheal KUYUCU 04 Kas 2018
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.