Memleketin bunca derdinin arasında bir Müslüm Gürses yazısı neden öne çıktı?
Bilgisayarın başına oturduğumda yazacak bir çok gündem başlığı vardı ancak Müslüm Baba’nın yaşamını anlatan filmin etkisindeydi vicdanım…
Kapalı kapılar ardında yaşanan aile içi şiddeti de anlatan bir Türkiye gerçeğiydi…
Acılarla dolu bir hayat… Müslüm Gürses’in annesi ve iki yaşındaki kız kardeşi gözlerinin önünde öldürülüyor. Cinayeti işleyen ise babası!
Filmi izlerken, gerçeğin hiçbir kurguda rastlanmayacak şiddeti ile sarsılıyorsunuz.
Çocuklarına eziyet eden, eşlerini döven hatta öldüren katillerin hâlâ bu topraklarda “babalık” yaptığına, “eş” olduğuna ve devletin acizliğine öfkeleniyorsunuz…
*
İzlemeyenler için detaya girmeyeyim. Timuçin Esen, Müslüm Gürses‘in olgunluk yaşlarını oynamış. Tek kelime ile muhteşem… Şarkıları da kendisi seslendirmiş. Oyuncuların hepsinin performansı mükemmel ve sizi filmin içine çekiveriyorlar…
Müslüm Baba keşke hayatta olsa da filmini izleyebilseydi diye geçirdim içimden…
*
Neredeyse hiç magazine çıkmayan, “ağzını bıçak açmayan” Müslüm Gürses’in milyonları peşinden sürükleyen büyüsü neydi?
Hiç konuşmadığı halde, yalnızca şarkılarından milyonlara geçen neydi?
Yaşadığı acıların hakikatiydi bence… Sahiciydi Müslüm Gürses… ve yorgun, yoksul geniş halk kesimlerinin, ailelerde ortaklaşan geçim derdi, cehalet ve şiddete isyanın sesiydi…
Kendi gibi ağzı mühürlü milyonlar; ilk kez onun şarkılarında nefes alabiliyor, hayatın adaletsizliğine isyanlarını ifade edebiliyorlardı…
Sesi, şarkıları ve duruşuyla derin yaraların kilidini kırıyordu…
Müslüm Baba, Türkiye’de “ötekinin” sesi olmuştu…
Filmi izleyin… Hayatın “uzun ince yolunda” insanın direnme gücüne de hayran kalacaksınız…
Müslüm Baba nur içinde uyusun… Muhterem Nur Hanım‘a saygı ve hayranlıkla…
***
Gerçek gündem ne?
Dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkeleri arasında liste başındayız.
Dünyanın en yüksek faizini ödeyen ülkeler listesinde rekor yine bizde…
Ekonomi yönetiminin açıkladığı tabloları, ya da muhalefetin gündeme getirdiği kriz rakamlarını bırakın…
Evinize, çevrenize bakın…
İki poşet market alışverişi 250 TL!
100 TL bozuk para gibi… Değeri yok… İyi bir kuaförde saç tıraşı!
*
Paris’ten bir dostumuz geldi, orada bir Türk garson ile tanışmış. Garson; “Abi Türkiye’de hayat çok pahalı. Fransa ucuz, o yüzden dönmüyorum” demiş!
Trabzon Uzun Sokak’ta bir kahve Nişantaşı fiyatı mesela!…
Gelir düzeyine oranla en pahalı memlekette yaşıyoruz!
Gelirde Gana, etikette Tokyo gibiyiz!
*
Kendi memleketimizde yabancıların kölesi haline geldik! Abartı değil…
Bakın, TL’nin aşırı değer kaybı ülkemizi dolar ve Euro kazananların cennetine çevirdi!
Tatil beldelerinde yabancılar; arazi, arsa, daire, işyeri satın alıyor ve buralarda Türkleri çalıştırıyorlar… “Ne var canım istihdam sağlıyorlar” demeyin! Mülkiyet el değiştiriyor…
Türkiye’de 50 ile 150 Euro arasında şahane otellerde konaklayabiliyorsunuz.
Batı’nın 150 Euro’sunu 150 TL gibi düşünün… 150 TL’ye 1000 TL’lik otelde kalamazsınız!
Elin Alman’ı, İngiliz’i, İtalyan’ı Fransız’ı için Türkiye bir cennet!
150 TL’ye Batı’da ancak bir hamburger yiyebilirsiniz….
Paramız pul oldu, pul!..
Çalışanların gelirleri artmıyor ve enflasyon yükseliyor…
Vatandaş büyük krizi gördüğü ve yaşadığı için harcamıyor!
Harcamalardaki ani düşüş ekonomide yaşanan daralmanın derinleşeceğinin işareti…
TOFAŞ geçen ay üretimine 9 gün ara verdi… Ama medyanın gündeminde vatandaş yok, ekonomi yok…
Memleket Kaşıkçı cinayetine, Andımız krizine, Türkler Mars’tan mı geldi sorularına yanıt arıyor…
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.