“Andımız”da sözü getirip “din”e bağlamak istiyorlar. Çok tehlikeli.
M. Kemal Atatürk‘ün “din” hakkındaki düşüncelerini vereceğimi belirtmiştim.
Dün verdiğim sözlerinin son cümlesini hatırlayalım: “Ve sizler gibi münevver, azimli, imanlı gençler sayesinde bu halâsa vâsıl olacağımıza emin olabiliriz.”
M. Kemal yukarıdaki cümlede “imanlı” sözünü ne maksatla kullandığını aşağıda açıyor:
“Her şeyden evvel şunu en iptidaî [basit] bir hakikat-i diniye [dinin hakikati] olarak bilelim ki, bizim dinimizde bir sınıf-ı mahsus [özel sınıf] yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din, inhisarı kabul etmez. Meselâ ulema; behemehal tenvîr [aydınlatma] vazifesi ulemaya ait olmadıktan başka, dinimiz de bunu kat’iyetle men eder. O halde biz diyemeyiz ki, bizde bir sınıf-ı mahsus vardır. Diğerleri dinen tenvîr hakkından mahrumdur. Böyle telâkkî edersek kabahat bizde, bizim cehlimizdedir. Hoca olmak için, yani hakayık-ı diniyeyi [dinî hakikatleri] halka telkin etmek için, mutlaka kisve-i ilmiye [ilim kisvesi] şart değildir. Bizim ulvî dinimiz, her müslim ve müslimeyi [erkek ve kadın Müslümanı] amme taharrîsini [umumî araştırmayı] farz kılıyor ve her müslim ve müslime ümmeti tenvîr ile mükelleftir.
Bir fikri daha tashih etmek isterim. Milletimizin içinde hakikî ulema, ulemamız içinde milletimizin bihakkın iftihar edebileceği âlimlerimiz vardır. Fakat bunlara mukabil kisve-i ilmiye altında hakikat-i ilimden uzak, lüzumu kadar taallüm edememiş [öğrenememiş], tarîk-i ilimde [ilim yolunda] lâyıkı kadar ilerleyememiş hoca kıyafetli cahiller de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız.
Seyahatlerimde birçok hakikî münevver ulemamızla temas ettim. Onları en yeni terbiye-i ilmiye almış, sanki Avrupa’da tahsil etmiş bir seviyede gördüm. Ruh ve hakikat-i islâmiyeye (İslâmiyetin hakikatine ve ruhuna] vâkıf olan ulemamızın hepsi bu merteb[e]-i kemaldedir. Şüphesiz ki, bu gibi ulemamızın karşısında imansız ve hain ulema da vardır, lâkin bunları onlara karıştırmak musîb [isabetli] olmaz.” (Atatürkçülük-Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri, Birinci Kitap, Ankara 1983, s. 276-78).
(İktibas ettiğim metinde, karışıklığı önlemek için terkipleri gösterdim. Yanlışı da düzelttim. Kitapta da, bende de açıklamalar yetersizdir. M. Kemal‘in muciz-özlü konuştuğu malûm. Bu kadar açıklamayla da maksat anlaşılıyor yine.)
“Andımız”ı kaldırarak asıl nereye varmak istediklerini hepimiz biliyoruz. Peki, M. Kemal‘in yukarıdaki sözlerine itiraz edebilirler mi?
(M. Kemal‘in bu sözleri niçin söylediğini bilmek isteyeceksiniz. O da yarın.)
***
Düzeltme: 6 Kasım 2018 günü bu köşede “Andımız’la Türk’ü kötelemek” başlığı altında, “2013-2014 ‘çözüm/çözülme’ yılları… Abdullah Öcalan’a iktidar kanadında övgüden geçilmiyor. Diğerlerini bırakalım, R. T. Erdoğan’ın, birçok ‘övgü’ diyebileceğimiz sözünden sadece birini verelim:” demiş ve uzun bir sözü almıştım. Bir okuyucumuzdan “düzeltme” geldi. Okuyucumuz, verdiği örneğin “RTE’ye ait olmayıp Mehmet Metiner’e ait” olduğunu belirtti. Gerçi kaynağım R. T. Erdoğan‘ı gösteriyordu ama fark etmiyor. Zamanında pek çok Ak Parti mensubu, Fethullah ve takipçilerini övdüğü gibi, A. Öcalan‘ı ve peşinden gidenleri de övmüştü. (Mehmet Metiner‘in tavzihine açığız. Selâm Mehmet!)
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.