Bizim gazetecilik mesleğinin merkezi her ne kadar İstanbul olsa da önemli haberlere, manşetlere Ankara bürosu imza atar. Siyasetin merkezi ne de olsa başkent. Ankara’nın nabzını sağlıklı tutan, tüm yurda doğru mesajlar ulaştırır. Bu arada bir hakkı teslim edelim. Manşetleri, gündemi belirleyen ekibin en önünde kulise sızanları, devlet erkânının perde arkasını okuyucuya aktaran ise “parlamento muhabirleri”dir. Geceleri, gündüzleri yoktur. Sadece TBMM’nin farklı koridorlarında, komisyonların daracık odalarında cereyan eden hususları değil, parti genel merkezlerinden, konutlardan, lojmanlardan, restoranlardan, eğlence, dinlence mekanlarında yaşanan diyaloglara kadar “özel” ve de “tüzel” hadiselerin “tercüman”ı parlamento muhabirleridir. Ankara’da Meclis’in tozunu yutanlar bir müddet sonra başkentin temsilcisi olup; ilerleyen dönemde gazetelerin Genel Yayın Yönetmeni olurdu… Saymakla bitmeyen örneklerin geleneği AKP iktidarının “merkez medya”yı da “yandaş” haline dönüştürmesiyle sona erdiyse de, meslek ahlak ve ilkelerine bağlı “kelaynak”ların hayatta kalma mücadelesi bu mesleğin onurudur. Mesleğe Ankara’da başlayıp, İstanbul’da sürdürürken kürkçü dükkânına dönenlerdenim. Lakin “parlamento muhabirliği”ne hiç terfi edemedim. İşinde olduğu gibi özel hayatında da “özgürlüğüne tutku ile bağlı olmak” gibi onulmaz yaram yüzünden ve de “kapalı yer fobim”den dolayı gün boyu Meclis koridorlarını arşınlayamadım. Toplamda iki elin parmağını geçmez Meclis’e gidişlerim. Ancak kulağım kiriştedir. Oranın müdavimleri ile sürekli irtibat halindeyimdir. Zaman zaman olayları sıcağı sıcağına yaşayan parlamento muhabirlerini atlattığım bile olur.
***
Bu sütunlardan “Salı Vaazları” olarak bilinen siyasi partilerin grup toplantılarını acımasızca eleştirdiğim olmuştur. Siyaset dünyamızda “muhalefet boşluğu”nu dillendirip iktidara alternatifin çıkamama gerçeğini yansıtırken de çarenin yine parlamentodan geçtiğinin de altını sürekli çizdik. Her ne kadar “Tek adam rejimi”nde parlamentonun etkinliği bitmiş gibi görünse de demokrasiyi yaşatmanın yolu yine oradan geçmektedir.
Lafı uzatmayalım… Demokrasinin kalbinin attığı Meclis’e uzun bir aradan sonra yolum düştü… Salı sabahı erken saatte partilerin grup toplantılarını izlemek için ziyaretçi kartı alıp daldım içeri… Dikmen Kapısı olarak bilinen nizamiyenin dışında bile olağanüstü hareketlilik vardı. Çeşitli illerden gelen otobüs, minibüs ve diğer araçlar “çare” aramak amacıyla umutla gelmişti Meclis’e… Gecenin kör karanlığında yola çıkan insanların halen parlamentodan medet ummaları doğrusu bu satırların yazarını da umutlandırdı. Kura çekimi ile grup toplantılarının saatleri önceden belirlendiği için ilk olarak İYİ Parti’nin 9.45’te başlayan toplantısında zar-zor yer bulabildim. Son derece sancılı bir kuruluş öyküsü olan İYİ Parti’nin macerası uzun. Ancak beklenti tavan yapmıştı. 16 yıllık iktidarın “alternatifi” olarak algılanıyordu. Elbette handikapları vardı. Daha yola çıkarken yüzde 16 ile başlayıp yüzde 25’e kadar yükselmişti. Erken değil “pusu seçimi”ne sokulmamak için bir ton katakulli ile karşılaşmışlardı. Sonuçta yüzde 10’luk barajı 8 ay gibi sürede yakalayıp parlamentoda grup kurmakla kalmayıp “başat rolü”nü üstlendiler. Üstelik Meclis’te “ana muhalefet”e terfi ederek; memleketin acil sorunları üzerine soru ve araştırma önergeleri ile gündeme oturdular. İşin ilginç yanı AKP’nin kuruluşu esnasında yaşandığı gibi partinin genel başkanı milletvekili bile değildi. Meral Akşener‘in liderliğindeki İYİ Parti’nin 24 Haziran seçimlerinden sonra işinin zor olduğu gerçeğine rağmen kısa sürede toparlanıp; engelleri aşacağından çoğunluğun şüphesi vardı.
Ve… Fakat aşmışlar… Canlı canlı izlediğim partilerin grup toplantılarının en heyecanlısını, yarına dair en fazla beklenti pırıltılarına tanık oldum. İnsan profilleri ve Akşener’in hâkimiyetine dair gözlemlerime devam edeceğim…
Yazara ait yayınlanan son makaleleri gazete bayilerinden Yeni Çağ Gazetesi satın alarak okuyabilirsiniz.