Sena Nur Ozcan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Liyakat: Hak Etmek Neden Yetmez?

Liyakat: Hak Etmek Neden Yetmez?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bir işe girmek ya da yükselmek için en önemli kriter ne olmalı? Bilgi, beceri, deneyim? Yoksa birilerinin seni bir yerlere taşıması mı? Türkiye’de yıllardır süregelen sistem, ne yazık ki ikinci seçeneği daha geçerli kılıyor. Liyakat, artık yalnızca bir temenni gibi anılıyor. Oysa ki, hak edenin hak ettiği yerde olmadığı bir düzende ne bireysel başarıdan ne de toplumsal ilerlemeden bahsedebiliriz.

 

Yeteneğin Değersizleştiği Bir Düzen

 

Liyakatin olmadığı yerde yetenek, emek ve azim değersizleşir. Çünkü sistem, bu nitelikleri ödüllendirmek yerine, bağlılık ve sadakati ödüllendirir. Bir makamda oturan kişi işin ehli olup olmadığıyla değil, kimlere ne kadar yakın olduğu ya da hangi grubun çıkarlarına hizmet ettiğiyle değerlendirilir. Bu durum, sadece bireysel fırsat eşitsizlikleri yaratmaz; aynı zamanda kurumsal çöküşlere, ekonomik krizlere ve toplumsal güvensizliğe de yol açar.

 

Bugün neden kamu kurumlarında ya da özel sektörde sürekli niteliksiz yönetim hatalarıyla karşılaşıyoruz? Çünkü yetkin olmayan insanların karar mekanizmalarına oturtulması, doğal olarak kötü yönetimi de beraberinde getiriyor. Bu kişiler, o koltuklara yetenekleriyle değil, birilerine duydukları sadakatle geldiklerinden, hesap verebilirlikten de uzak oluyorlar.

 

Bir Ülkenin Geleceğini Kimler Şekillendiriyor?

 

Liyakat eksikliği, yalnızca bugünü değil, geleceği de ipotek altına alır. Gençlerin umutsuzluğunu düşünelim. Üniversitelerden dereceyle mezun olan, kendini geliştirmek için çaba harcayan insanlar, iş başvurularında hiçbir karşılık bulamıyor. Çünkü karar mercii olan kişiler, o kapıyı gerçekten hak edene açmak yerine, “tanıdıklara” ve “yakın çevrelerine” ayırıyor.

 

Bunun sonucu ne? Ülkenin en parlak zihinleri yurt dışına gidiyor. Türkiye, eğitimine yıllarca yatırım yaptığı gençlerini başka ülkelere kaptırıyor. Çünkü bu insanlar, emeklerinin karşılığını burada alamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Geriye ne kalıyor? Çözüm üretme kapasitesi düşük, vizyonsuz, günü kurtarmaya odaklanmış bir yönetim anlayışı.

 

Gerçek Bir Değişim Mümkün mü?

 

Peki, bu döngü kırılabilir mi? Elbette. Ama bu, sadece sistemin değil, toplumsal bakış açımızın da değişmesini gerektiriyor. Bugün bir başkasının torpille bir yerlere gelmesini normalleştirirsek, yarın bizim ya da çocuğumuzun hakkı yenildiğinde buna itiraz etme hakkımız olmaz.

 

Liyakat, sadece devlet kurumlarıyla sınırlı bir konu değil. Küçük işletmelerden büyük şirketlere, sivil toplum kuruluşlarından akademiye kadar her alanda liyakati talep etmek zorundayız. Çünkü hak edenin değil, “doğru bağlantılara” sahip olanın kazandığı bir düzende, kimse güvende değildir. Bugün bir başkasının yerine kayırmacılık sayesinde gelen biri, yarın sizi de o koltuktan edebilir.

 

Liyakat bir lüks değil, bir zorunluluktur. Ve eğer gerçekten ilerlemek istiyorsak, bu zorunluluğu artık yüksek sesle talep etmeliyiz.

Liyakat: Hak Etmek Neden Yetmez?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Türkiye Aktüel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!