Ya anne bir sus lütfen!!!
Geçen gün güzel bir tatil beldesinde anne-çocuk birlikteliğinde gördüğüm farklı, ancak içeriği benzer örnekler, bende bu yazıyı bir an önce yazıp sizinle bu konuyu paylaşma isteği oluşturdu. İki olayda da biri erkek biri de kız olmak üzere 1-2 yaşlarında bir çocuk ve bir anne vardı. Tüm deniz keyfim boyunca iki üç şezlong arkamda oturan anne, kız çocuğu ile hiç durmadan, aralıksız konuştu. Bir başka günde bir anne oğul arasında aynı silsile vardı. Gerçekten abartmıyorum. Aaaa bak ağaç, aaaa bak kuş, aaaa bak bulut… Aaaa bak bu ne renkmiş. Aaa yok hanimiş, yok şu neymiş, aaa bu da böyleymiş gibi, hiç durmadan birbirini takip eden cümleler silsilesi ben pılıyı pırtıyı toplayıp akşam otele dönene kadar hiç kesilmedi. Ayyyy valla yahu kendimi çocuğun yerine koydum şöyle bir an ve zavallıcık dili olsa da düzgün konuşabilse “Yaaahu anne bir dakika dur allanı seversen sus yahu” der miydi diye düşündüm. “İnsan 7-8 saat boyunca konsantre olup dinleyemez ki. Neticede biz de çocuğuz.” diye cevap verir miydi acaba? İşte ilk insanın konuşma ya da dinleme örgüsünün oluşum haline bir örnek. Belki de işte bu çocuklar ilerde kimseyi konuşturmayacaklar ya da dinlemeyecekler, çünkü herkesin sesi fuzuli gelecek. Yok saymayı öğrenecekler. Ya da hep susacaklar kim bilir?
Düşünün!
Şöyle bir kendi çocukluğunuza dönün. Küçükken maruz kaldığınız şeyler sonunda verdiğiniz kararlar sonsuza kadar sizinle gelmek zorunda değil. Mutlu ve keyifli bir hayat biz neyi, neden, nasıl yaşadığımızı yetişkin bilinci ile sorgulamaya ve fark etmeye başladığımızda başlar. Değişim ancak farkındalığın ardından mümkündür. Şimdi lütfen bir düşünün. Size acaba bebekken, çocukken nasıl davrandılar. Siz ilk yürümeye başladığınızda nasıl davrandılar?
Düşüp kalktığınızda şefkat mi gördünüz yoksa bir de üstüne dayak mı yediniz? Ağladığınızda nasıl tepki aldınız? Şimdi anne ve babalar kendilerine, kendi çocuk hallerine bir baksınlar, acaba onlar küçükken nasıldılar? Kendinizin çocuk versiyonu olmak nasıl bir şeydi? İyi duygular hissettiriyor mu çocukluğunuzu düşünmek? Sürekli peşinizde dolaşan, sizi koruyup kollamaya çalışan ebeveynler mi vardı, yoksa ilgisini hissetmediğiniz, düştüğünüzde bir de azar işittiğiniz ebeveynler mi vardı?
Duygular: Otantik mi Raket mi?
Geçen gün bir yere gidiyorum birden öndeki arabanın önüne on yaşlarında bir çocuk fırladı. Neyseki şöför frene asıldı ve acı bir fren sesiyle son anda araba durabildi. Babası çocuğun arkasından koştu ve ona öyle bir tokat patlattı ki sormayın. Çocuk tabi ki ağlamaya başladı. Gözlerim faltaşı gibi açılmış, nefesimi tutmuş bir şekilde olayı seyrederken, zaten deli gibi korkan çocuğun, bir de üstüne tokat yediğini gördüğüme çok üzüldüm. Peki sizce babanın asıl duygusu neydi bu olayda? O da korktu aslında değil mi? Ama bizim toplumumuzda erkekler korkuyu ve üzüntüyü gösteremez, sadece öfke ve siniri gösterirler. Otantik duygu denilen asıl duyguları değil, raket duygu denilen ve gösterilmesi ebeveyn figürleriniz tarafından onaylanan duyguları göstermeye izinliyiz. Peki ya sizin çocukluğunuza dönecek olursak, nasıldı çocukluğunuz? Anne ve babalarınız nasıldı? Acaba siz canınız yandığında, anne babalarınızın yanına gittiğinizde nasıl davrandılar?
Mesela size nasıl yemek yedirdiler, çabuk çabuk iş bitsin diye mi yedirdiler, tok olmamıza rağmen ağzınıza mı tıktılar? Abim anlatır mesela kulakları çınlasın, lokmanı bırakma arkandan ağlar derlermiş kendisi 170 kilolara çıktı bir ara. Tok olsam da bırakamıyorum tabağımda diyordu. Ne fena değil mi? Keyifle yemenize izin verdiler mi? Tek bir şey bile; nasıl yemek yedirildiğiniz bile şu an hayatınızda çok etkili. Bedenimiz hiç bir şeyi unutmuyor. O yüzden iyi yaşam zihin, beden ve ruh sağlığından oluşuyor. Yemek yemenize bakın; az mı çok mu, hızlı mı yavaş mı?
Anılar Şimdi Bağırsak ve Sindirim Sisteminizdeler
Anıların en çok bağırsak ve sindirim sisteminizde kaldığını biliyor muydunuz? Mesela size bakım verenler altınızı nasıl değiştirdiler? Örneğin altınızı tiksinti ile değiştirdiyseler şu anda kabızlık yaşıyor olabilirsiniz. Bazen hissettiğimiz duyguları tam anlamlandıramıyor, o duyguya dair herhangi bir resim gözümüzün önüne gelmiyor ya da anlatamıyor, dillendiremiyorsak büyük ihtimalle dil kullanım, sözel dönem öncesi anılarımızdadır. Bazı şeyler bizlere sözle söylendi. Bazıları ise sözle söylenmedi. Siz onları sessiz mesajlar olarak algıladınız ve anladınız. Hayatınızda temel bakım veren figür size nasıl davrandı acaba, onun davranışları, ilgiyi verme şekli nasıldı? Siz küçükken çok akıllıydınız bakım verenin ilgisini nasıl alırdınız? İşte tüm bunlar size şu anda hiç fark etmesenizde siz yapan parçalarınızı oluşturuyor.
Günün sonunda tüm bunlar hayata, insanlara, durumlara bakışınızı, algılayışınızı doğrudan etkiliyor. Bu etkinin neticesinde de yaşam pozisyonları dediğimiz yaşamsal duruşlarınızı belirliyorsunuz. Onlar da ne diyorsanız, söz haftaya hepsini yazıyorum. Önümüzdeki haftaya kadar yukarıdaki soruların üzerinde şöyle bir düşünürseniz haftaya yaşam pozisyonlarınızı çok daha kolaylıkla belirleyebilirsiniz. Her güne “Merhaba” diyerek uyanmanız dileğiyle.
Emel HOCA 04 Eyl 2016
Bu köşe yazısı Türkiye’nin en genç gazetelerinden Yeni Birlik‘te yazılmıştır. Eğer köşe yazarının yazısıyla ilgili düşüncelerinizi paylaşmak istiyorsanız aşağıdaki yorum kısmından yazabilirsiniz.
Yeni Birlik Gazetesi’ni Gazete Bayilerinden Temin Edebilirsiniz.